29 Mayıs 2012

Mim - Blog


Saçı da uzun, aklı da uzun, hem peri kızı hem kraliçe Sevgili Rapunzeliçe beni mimlemiş. Kendisine bir 40'lık High Cube konteyner dolusu öpücük gönderiyorum burdan kokulu kokulu. Dış Ticaretçi havamı da yaptım. Mehehehe :)

Bu mime cevap yazmak için en uygun zamanı bekledim ve saatlerimiz şu an 01:08'i gösteriyor.

Bakalım neler sorulmuş. Mmmm...

1-Blog deyince aklına ne geliyor?
Blog benim ağlama duvarım. Hafifleme yerim. Antidepresanım, terapim. Yazıyorum, paylaşıyorum, rahatlıyorum. Daha önce napıyormuşum bilmem!

2-Sence bloglarda en fazla ne paylaşılıyor?
Blog dünyasına girdim gireli -ki bu 4 aya tekabül eder- en fazla moda bloguyla karşılaştım.

3-Paylaşımda bir sınır olmalı mı?
Düşüncede sınır yok ki paylaşımda sınır olsun. Hayal gücümüz izin verdiği sürece sınırsızız. Öyle de olmalıyız zaten.

4-Sence neyi paylaşırsa bir insan aşırıya kaçmış olur?
Burası bizim çöplüğümüz ve hepimiz istediğimiz gibi ötme hakkına sahibiz. Yahu bu bizim hobimiz. Hepimiz rahatlamak için, keyif almak için, paylaşmak için burdayız. Ben mesela içimden geldiği gibi yazıyorum. Bunun aşırısı mı olurmuş? Aşırıysa da kime göre? neye göre?  Beğenmeyen ALT+F4 e basarak kapatsın penceresini. Kimseyi silah zoruyla tutmuyoruz. 

5- Blog yazsaydın ismi ne olurdu ve hangi konularda yazardın?
Bu soruyu soran arkadaş ne içiyorsa bana da ondan verin :) Zaten blog yazdığım için bu mime cevap veriyorum. Blogumun adı "supercellma" ve bu ismin hikayesi çocukluğumda izle izle bıkmadığım Susam Sokağı'nın bir parçası olan "kavun karpuz elma, işte karşınızda süper selma" çizgi filmine dayanır. Bunu da neden anlattım bilemiyorum ama. 
Blogum hayatın her aşamasında başarılı, azimli, tuttuğunu koparan, kafasına koyduğunu yapan bir hatun olarak zatı alimin gönül işlerindeki şanssızlığını, beceriksizliğini, aptallığını, bazen söverek, bazen güldürerek, bazen de gözlerden yaş getirerek anlattığı, bazen de alakaya maydanoz postlar yaptığı günlük tadında bir blogtur. 

6-Benim blog yazarlığım hakkında ne düşünüyorsun?
Kendimi Hülya Avşar gibi hissettim. Ben EVET diyorum :D
Gayet iyisin. Yazılarında, ifadelerinde, düşüncelerinde, yaşadıklarında senin yaşındaki günlerimi anımsıyorum sıkça. Kendime benzetiyorum seni. Keyifle okuyorum. Geleceğin parlak beybi ;)

7-Blogumu takip ediyor musun?
Ayıpsın kaçar mıııı :P

8-Bloguma 10 üzerinden kaç puan verirsin ve gelecek için bana tavsiyelerin neler?
Yıldızlı bir 9 veriyorum. 1 puan kırıyorum ki hep daha öteye taşıman için sebebin olsun :) Şaka lan şaka 10 verdim :)
Sana hayatla ilgili öğrendiğim en önemli şeyi tavsiye olarak verebilirim. "Ölmek istiyorum desem" diye bir postun vardı ve ben sana orda demiştim ki;
"Tatlımmmm hiçbir zaman umutsuzluğa kapılma. Hayat en olmadık anda asla olmacak dediğin, hayalini bile kuramadığın güzel şeylerle karşına çıkabilir, ben şahidim :)"
Gerçekten de öyle. Her şeyini kaybedebilirsin, ama umudunu, kendine olan inancını asla kaybetmemelisin. Çünkü onlara her zaman ihtiyacın olacak. Ak sakallı ulu bilge dede gibi konuştum. Mehehehe :)

Ben de Kibritci Kız, Amaçsız Çocuk Tribi ve Kantemori'yi mimliyorum. Haydin top sizde anacım :D

Selo yatar.
zZzzZZzzzzz



25 Mayıs 2012

Sende hiç baslamamış şey ya bende hiç bitmemişse?


Kayıtsız şartsız teslim olduğun insanlar vardır. Onlar adım atmazlar. Senin için, siz olabilmek için hiçbir şey yapmazlar. Ne düşündüklerini,  ne hissettiklerini söylemezler ve en önemlisi de asla ümit vermezler. Baştan hep bellidir sınırları sonra seni üzdüğünde vicdan yapmamak için. Ben ümit vermedim ki diyebilmek için. Kendilerini neyin mutlu ettiğini, neleri sevdiğini, neleri sevmediğini söylemezler. Hep uğraşırsın, debelenirsin, gözlerinin durup durup uzaklara neden daldığını, hiç olmayacak zamanda yüzünü kaplayan tuhaf hüznü çözmek, hep arkasına sığındığı umursamaz rahat insan maskesini indirmek, onu gerçekten anlayabilmek için. Ama o seçilmiştir tarihin bilinmeyen en eski zamanında ve çoktan akmaya başlamıştır içinden bir şeyler hızla ona doğru.

Yenilirsin hep, içinde hiç tükenmeyen günden güne büyüyen o insana. Kızarsın, küsersin, söversin, bağırır, isyan edersin, pes edersin "yeter artık bitti" dersin ama kendini kandırırsın aslında. Çünkü ondan kaçarken yine onda bulursun kendini. Bir zamanlar onu yerleştirdiğin ve başkalarıyla doldurmaya çalıştığın o büyük boşluk her seferinde daha da büyür ve bir bakarsın ki içinde yok etmeye çalışırken büsbütün ondasındır. Artık bitti deyip başka insanlarla tanışmayı denersin. Onu da beceremezsin. Bu yaraya gelse gelse ancak bu yarayı açan iyi gelir deyip hayatına giren insanları, belki de karşına bugüne kadar çıkıp çıkabilecek en iyi insanları, seni mutlu edebilecek en büyük fırsatları tepersin. Ne için? "Sen hep bir yerinde ol hayatımın" diyen birinin hayatında koca bir hiç olabilmek için.

Kapanmamış defteridir onlar hayatının. Arada bir açar okursun, duygulanırsın. Bazı satırlarında tebessüm kaplar yüzünü, bazı satırlarında sonsuz bir hüzün. Dilini bilmediğin yabancı bir ülkede gibi hissedersin kendini. Hani sen her şeyini anlatırsın da kimse seni anlamaz ya, işte öyle. Bazen bir kokuyla, bazen bir şarkıyla, bazen bir midye kabuğuyla, bazen bir topaçla, bazen bir filmin en saçma sahnesinde, bazen birlikte yürüdüğünüz bir yoldan geçerken, bazen bir şiir okurken, bazen bir kitabın satırlarında çıkıverir ona karşı içinde bastırmaya çalıştığın duygu. Ne yapacağını bilemezsin. Elin ayağına dolanır. Böyle böyle hep en başa dönersin, hep başa sararsın ilerlemek bilmeyen hikayeni. Bundan mıdır ki hep ilk günkü gibi taze kalır o heyecan?

O yerleşmişken en güzel yerine hayatının sense öyle arada bir tozu alınan süs eşyası gibi sıranın sana gelmesini beklersin farkedilebilmek, dokunulmak için. İçindeki O'na rağmen O'nsuz yaşamaya alışmışsındır farkında olmadan ve O bir gün hiç beklemediğin bir anda yıllardır duymak isteyipte duyamadığın bir yürek dolusu sözle çıkıverir karşına. Yine gözükür sana o dilini bilmediğin yabancı ülke yolları...

20 Mayıs 2012

Karnımda Kelebekler Uçuşuyor

Hadi söylemeyeyim, daha görüşmeden, ne olacağı belli olmadan anlatmayayım diyordum ama dayanamadım. Daha birkaç gün önce sevgilisiz geçen bilmem kaçıncı gün deyip başladığım ve Halil Sezai'nin İsyaaaaaennnn'ı şeklinde devam ettiğim postumda hayatımda uzun zamandır birinin olmamasına baya ağlanmış, acitasyonun dibine vurmuş, sanki bu durumu hiç önemsemiyormuş gibi davranıp Aşk Totem'i yapmayı deneyeceğimden de bahsetmiştim. Evvet bu kısmı radyolarını yeni açanlar için tekrarladık. Çarşamba'yı Perşembe'ye bağlayan o mikemmel mi mikemmel gecede biriyle tanıştım. Siz sormadan ben söylüyorum internette tanıştık. Ama olay totemi bozacak bir şekilde gelişmedi valla billa. Benimle yaşıt. Boyu boyuma huyu huyuma tabir ettiğimiz bir herif. 192 boyu var. Wuhuuuu zaten bunu duyunca kızım Selo oldu bu iş dedim kendi kendime. Dünya nüfusunda denediklerimden geriye hep boyu benden bir karış kısa adamlar kaldı sanıyordum. Yaşasın öyle değilmiş. Of çok tatlı ya. -Bi saniye ağzımdan akan salyaları sileyim- Sohbete bir başlıyoruz farkında olmadan saatlerce yazışıyoruz. Birkaç gün içinde Level atlayıp önce Facebook arkadaşı olduk, sonra Msn. Hatta webcamle görüntü var ses yok (o ailesiyle yaşadığı için mikrofonla konuşarak evdekileri noluyo lan orda? dedirtip rahatsız etmemek adına mikrofonu kullanamadan) yarı canlı sohbet etmeye başladık. Eğitim sistemi mağduru bu adayımız. Henüz öğrenci. Yeri gelmişken eğitim sistemine de bir saydırmadan olmaz. aşdjaslhdklasdlhasdkljasld.!!! Sizin yüzünüzden herif hala öğrenci. Belki şimdi meslek sahibi olmuş, işini eline almış, altın bilenziğini koluna takmış evlenmek isteyen bir adam olacaktı. Hemen evlenecektik. Sizin yüzünüzden evlenemiyoruz. Hıh! Liseden beri öğrenci sevgilim olmamıştı. Baya özlemiştim hani. Nostalji yaparım di mi? Hee hee o da güzel. Her şey iyi hoş ama O birazcık uzağımda Eskişehir'de yaşıyor. Ya da ben onun uzağında Bursa'da yaşıyorum. Neyse ikisi de aynı bokun laciverti. Uzak işte. Benim kader yememiş içmemiş ağlarını örmüş yine dicektim bi de kadere saydıracaktım ki ani fren yaptım. Aman aman buna da şükür. Kars'ta falan da olabilirdi. Buradan bilim adamlarına sesleniyorum bir an önce icat edin o ışınlanma makinasını yoksa fena olacak haaeee! O esneye esneye uyumaya gitti. Ben de uyumadan önce taze haberleri vereyim diye koşa koşa buraya geldim. Bana giderken "sıpacan sen çok tatlısın" dedi eüheühüeüh. :) Sanırım o da benden hoşlanıyor. Yaşasın! :) Valla laf aramızda ben ona baya ısındım. Çok uzun zamandır kimseden hoşlan-a-mıyordum ya bu herif bana baya iyi geldi. Kendisine de söyledim zaten. Öyle liseli kız nazı yapacak durumda değilim hiç. O yaşlarımı çoktan geçtim. Biliyorsunuz. Bunlar ana başlıklar. Gelişmelerle -tüm kalbimle diliyorum ki güzel gelişmelerle -tekrar karşınızda oluciğim. Şimdi gözaltı torbalarım 5X olmadan uyumam gerek. Hem belki rüyamda onu görürüm. eüheühüe. Karnımda Kelebekler bildiğiniz horon tepiyor. Bu his gerçekten çok güzel. Özlemişim yaaa. Teşekkürler Allah'ım.

19 Mayıs 2012

Olmayınca Olmuyor

Saat gecenin 2sini geçiyordu. Telefonun mesaj sesine uyandım. Öyle uykusu çok ağır biri değilim ama mesaj sesine uyanacak kadar tilki uykusu da uyumam. "Yoldayım, arabada Halil Sezai çalıyor, bu adamı ne zaman dinlesem aklıma hep sen geliyorsun, seni çok özledim". Gözlerim yarı açık okudum mesajı, numara kayıtlı değildi ama kim olduğunu biliyordum. Cevap yazsam uykum bölünecekti. Zaten bu aralar sabahları uyanmakta zorluk çekiyordum. Yazmadım bir şey. Örttüm üstümü uyumaya devam ettim. Tam dalmışım ki bu kez telefon çaldı. Yine o. Açtım "Mesajımı okuduğunu biliyorum, cevap vermeyişinin sebebini de. Ama sesini duymak istedim" dedi. Oysa ben alo bile dememiş, hiç konuşmamıştım. Nefes alışını duymak bile yetiyor, sesini duymayı bile haketmiyorum, biliyorum dedi. Zor tuttum kendimi tamam ben seni affettim, artık kendi suçlamaktan vazgeçebilirsin, unutabilirsin beni demek için.

Onu tanıdığımda yeni boşanmıştım. En dipte, en karamsar ve hayatla en çok savaştığım günlerdi. Umutsuz, yılgın, yorgundum. Evet o zaman da güzeldim ama şimdiki kadar önemsemiyordum ne giydiğimi, ne saçımı, ne başımı. İki çocuk doğurmuş orta yaşlı bir kadın gibi görünüyordum ve daha kiloluydum üstelik. Mutluluğu sadece hayatıma girecek bir erkeğe bağlayacak kadar çaresizdim, her şeye kırılacak kadar hassastım ve çokta güçsüzdüm. O bana hep el uzattı, hep en sevdiğim şekilde yanaklarımı sıkarak sevdi beni, saçlarımı hep okşadı ve olduğumuz her yerde, etrafımızdaki onca insana rağmen her istediğinde sarılıp öptü beni.

Birkaç kez buluşmuştuk. Tam ne kadar sürdü bilmiyorum. Son görüşmemizde çok gülüp konuşmuştuk. Eve bırakmıştı beni ve ben daha eve girerken aramıştı. Her şey yolundaydı bana göre ya: "Doyamadın galiba daha şimdi ayrıldık" deyip gülerek açmıştım telefonu. O ise "Biz olamayız biliyorsun" dedi. Haklıydı. Cevap veremedim. O hayatına birini sokamayacak kadar yoğundu ve hayatı yeni birine, aşka yer açamayacak kadar doluydu. Hemen herkesin söylediği o klişe lafları sıraladı ardı ardına "Sen mükemmel birisin, çok tatlısın, çok iyisin. Hayat seni hep üzmüş hep acıtmış. Bense vurdumduymaz biriyim. Kimseye hesap veremem, kimseye bağlanamam. Devam edersek, sevgili olursak ben seni üzerim, ama bunu hiç istemem. O yüzden bitsin", dedi. Telefonu açarken yüzümdeki gülümseme yerini yavaşça asık bir surata ve gözyaşlarına bıraktı. Yutkunamadım. Tek hatırladığım "korkağın tekisin" deyip telefonu kapadığım.

Uzun zaman halimi hatırımı sorar mesajlar attı bana. Olmayacağını biliyordum cevap vermedim hiç. Bir süre sonra o da yazmaz oldu. Çok zor oldu ondan vazgeçmem. Bazı insanlar vardır ya çok kısa sürede büyük yer ederler içinizde. O da öyleydi. Böyle böyle bitti.

Ta ki geçtiğimiz yıl bir Temmuz günü karşılaşana ve bir zamanlar beni "ben seni üzerim diyerek" elinin tersiyle iten o adam yıllardır görmediği yeni bana aşık olana dek. Görüştük. Ama aradan geçen 3 yılda çok şey değişmişti. En önemlisi de rollerimiz değişmişti. Ben koca bir aşk sıkıştırmıştım o yıllara dolu dizgin yaşanan. Bir adam daha eskitmiştim hayat hikayemde. Ve artık vurdumduymaz olan, gönlünce yaşayan, kimseye bağlanamayan bendim. Bir zamanlar benim onu istediğim gibi beni isteyen, benim onu arayıp sorduğum gibi arayıp soran, ilgilenense oydu. Bendeki gözle görülür değişimdi onu bana çeken. Bunu anlamamak için aptal olmamak yeterliydi. Çok zeki olmaya gerek yoktu. Ama benim de kapattığım bir sayfayı tekrar açmaya pek niyetim yoktu. Dış görünüşüm için bana gelen bir adamın da hiç şans yoktu. Zaten denenmişi denemek zaman kaybıydı, pişmanlık getirirdi. Hayat aynı kişiye ikinci bir şansı verdirmeyecek kadar da kısaydı. O beni çok üzdü ama ben bana yaşattığının aynısı ona yaşatmadım. Ona acı çektirmedim. Çünkü ben gerçekten iyi biriydim. Anladım ki aslında bu sefer bitmişti her şey. Bir iz bırakan adam hikayesi de böyle saçma sapan bitmişti içimde.

İşte ben bunları hatırladım sesini duyduğumda. Hiçbir şey hissetmeden, tepki vermeden dinledim. Telefonu kapattığımdaysa geriye yine yastığa kapanıp uyumak kalmıştı.

17 Mayıs 2012

Mim - Evlilik

Kilometrelerce uzağınızda hiç görmediğiniz, sesini duymadığınız tanımadığınız birini mutlu etmek, yüzündeki tebessümün sebebi olmak ve yüreğine dokunmak diye bir şey var gerçekten. Sevgili Pembe Deniz bunu hep yapıyor. Hem de çok iyi yapıyor. İzleyiciler listeme girdiği günden beri ben buradayım, seni okuyorum, takip ediyorum hissini bana hep veren isimlerden biri. Geçtiğimiz günlerde ilk ödülümü de kendisinden almıştım. Ve yine onun önemsediği düşüncelerim için ilk mimle karşınızda şu an okuduğunuz satırları yazıyorum. Haydi Pembe Deniz'e kocaman bir alkışşşş!!!!! Canım iyi ki varsın henüz tanımasam da seni bunu içtenlikle söyleyebiliyorum. (kalp)


1- Evlilik gerekli midir?

Evlilik gerekli bir şey olmasaydı Evlendirme Dairesi, Nikah Salonları, Nikah memurları, Nikah Şekerleri, Nikahta ayağa basma ve nikahta çiçeği fırlatmak adetleri, nikahtan keramet beklemek inancı olabilemezdi. Sonra bizden açıkça sevişip ürememizi beklediklerini biz artık torun sevmek istiyoruz diyen anne-babalarımız, biz artık yeğen sevmek istiyoruz diyen ablalarımız, abilerimiz olabilemezdi. Bunlar işin şakayla karışık gerçek kısmı tabi.

Son 1 yıldır yalnız yaşayan, kendi ayaklarının üstünde durabilen, başından çok genç yaşta talihsiz bir evlilik geçmiş, sonrasında daha da talihsiz ilişkiler yaşamış, klasik Türk aile yapısında yetişmiş biri olarak evliliği gerekli bulmuyorum açıkçası. Başlarda bu düşüncem çok tepki gördü. Saçmalama diyenler de oldu, tövbeler tövbesi diyenler de. Sonra haklısın dediler. Kendimce haklı tespitlerim var. Şöyle bir bakıyorum da 10 evlilikten 9'u kötü. O 1 tanesi de yılda bir denk gelip mutlu olan çift olmalı. Çevremde aklın varsa evlenme diyen insan sayısı her geçen gün artarak çoğalmakta. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayken de evlilik sadece yapmış olmak için yapılmış bir şey gibi geliyor ne yalan söyliyeyim. Annem babamla 38 yıldır evli ve bir gün kendim için yaşamadım isyanı onunla bütünleşmiş bir şey artık bizim için. Hepimiz bu dünyaya kendi hayatlarımızı yaşamak için geliyoruz. Şayet evliliğin içinde kendimiz için yaşama fırsatını bulabiliyorsak ya da o sınırı koruyabiliyorsak ne ala. Yoksa evlilik; sevgilinle birlikte yaşasan dert, kazayla hamile kalsan aldırması dert, doğurması başka bir dert, konu komşu ne der kaygısı, mahalle baskısı, evlatlıktan reddedilme korkusu şu bu derken aman evleneyim de milletin dırdırından kaçış yolu olmaktan başka bir şey değil.

Evlilik konusunda hiçbir zaman bir daha mı? asla! şeklinde büyük laflar etmedim. Evlenmek için cinsel ihtiyaçlarımız, sevme ve sevilme ihtiyacımız, ait olma ihtiyacımız, üreme ihtiyacımız gibi daha binlercesi çoğaltılabilecek neden sayabiliriz. Ama bence en önemli koşul birlikte bir ömür geçirebileceğine inandığın eşi bulmak. Şayet o yılda bir denk gelen çift sizseniz evlilik gerekli değil şarttır annecim.

2-Evliliğe kadın bakışı, evlilik kadın için tek gelecek midir?
Geneli bilemem ama benim için tek gelecek evlilik değil. Kendi ekonomik özgürlüğünü eline almış, kendi hayatını yaşayan biri olarak evlilik benim için geleceğimi kurtarma amacıyla değil geleceğimi sevdiğim adamla paylaşma amacıyla yapacağım bir şey olabilir ancak. Mantık evliliği bana ters, beni bozar.

3-Erkeklerin evlilik hakkında görüşü nedir?
Yakın çevremde bekar olup evliliğe sıcak bakan, evlenmek isteyen adam yok. Evlilerse çoktan pişman olmuş. Net.

Ben de sevgili Dayatmalarda Kayboluş'u ve sevgili Esra'dan Dünyaya 'yı mimliyorum. Onların cevapları da benim için önemli.

Bi dünya zırvaladım yine kafanızı şişirdim akşam akşam. Sevgiler millet.

15 Mayıs 2012

Talihim Yok Bahtım Kara

Bugün sevgilisiz geçen 585.gününü yaşayan esas kızımızdan Selamlar Blogcum

Bence de oha yani. Haftasonu 91 doğumlu kuzenim bile evlendi. Ben yerinde say kıt'a dur bir ki! Yani tamam ben çok güzel bir hatun olmayabilirim hatta çirkin bile olabilirim ama ağzı laf yapan, zeki, enerjik ve kımıl kımıl bir kızım. Üstelik ofsaytı da biliyorum, futbolu da seviyorum. Daha ne haa daha neeeee yetmez mi? Benim neyim eksik lan ben niye yalnızım bu kadar uzun zamandır aq. Sorunlu muyum ben? Ya da kartladım da farkında mı değilim? Kaz ayaklarım da çıkmadı daha gerçi ama. Poouffffff!

Çok mu komik ya da çok mu tuhaf? Sevgilim olmasını çok istiyorum. Aşık olmayı daha da çok. Her şeyi rahatça yaşayabilme imkanım varken ve benim bu her yaşın bir güzelliği var en güzel çağımdayım günlerimi evde küflenerek geçirmem adalet mi ya! Ailemle yaşarken bir yerlere gitmek, bir şeyler yapmak için ıkına ıkına izin alma durumlarım varken ve arada ufacık da olsa yalan söylemek zorundayken her şey daha mı güzeldi? Yarabbi ben ne günah işledim de beni sevgilisizlikle sınıyorsun. Tövbeler tövbesi. Affet bu aciz kulunu. Dualarını kabul et. Çünkü ben artık sinemaya ve tiyatroya yalnız başıma gitmekten gerçekten sıkıldım. Gişedeki görevlilerin bir tane bilet dediğimde yüzüme acıyarak bakmalarından da. Botanik parkta bisiklet sürmeye gitmek de zevk vermez oldu. Ne zaman gitsem çiftli bisikletlerde aşk böcükleri böyle etrafa kalpler saçan modda geziyorlar. Her ağacın altında, her çalının dibinde tepişen bir çift görmekte cidden koymaya başladı. Ben yalnız başıma da bir şeyler yapmaktan zevk alıyorum dedim hep etrafa gülücükler dağıttım ama bu kadar uzun sürmeyeydi iyiydi. İsyan moduna geçmem an meselesi. Alışveriş manyağı olan ben artık yatırım yapacak duruma geldim. Alışveriş yapmıyorum o derece yani. Zaten benimle alışverişe çıkan öyle elleri kolları dolu AVM'lerde gezen bir sevgilim hiç olmadı. Haydi buna takdir-i ilahi dedim ses etmedim hiç. Elimdekiyle yetinmeyi bildim. Sonra regl ve pms dönemlerimde nazımı geçireceğim kimse yok. Sarılmayı, özlemeyi, kıskanmayı özledim. Ve bunların pek tabi karşılıklarını. Birinin koynunda uyumayı, gecenin bir kör vakti uykumdan uyanıp sanki yanımdaymış gibi ensemde nefesini hissetmeyi özledim. Mis gibi kokan karamelli dudak balmım da piç oldu resmen. Öpüşmeye teşvik eden bu ürünü kışın çatlayan dudaklarımı koruma amaçlı kullanmış olmam ne acı. Çok uzun zaman oldu kimseyle öpüşmüyorum. Öpüşmeyi özledim. Hayal kurmayı da özledim kavga etmeyi de. Montofon gibi yaşamaktan çok sıkıldım. Heyecanlanmayı özledim yaa ben. Ve daha bir çok şeyi...

İş yoğunluğu, hastalıklar, şunlar, bunlar, ekonomik durumlar derken en yakın arkadaşımın sevgili yapması da üzerine eklenince uzun zamandır yeni bebelerle tanışacağımız sosyal ortamlara da giremez olduk. İnternette yılmadan usanmadan devam ettirdiğim arayışım her geçen gün yok ya ben birini bulamıcam deyip yitirdiğim umuduma, azalttığım kriterlerime, yüzünü ezberlerdiğim tiplerle 45yaş ve üstü babam yaşında adamların bana hayran olması da eklenince bende ki şansa bolca saydırarak bu macerayı sonlandırdım. Clark Kent'imi Online People'da bulamayacağımı acı da olsa anladım. Bende ki şans çöldeki bahtsız bedevide yok anasını satayım. Uzun zamandır hoşlandığım bir herif vardı öyle arkadaş mıyız neyiz ne idüğü belirsiz modda takılıyorduk o da kendine sevgili yaptı ve ben dımdızlak kaldım ortada. Şöyle bokunu çıkarana kadar yaşayacağım dünya yansa umrum olmayacak, ayaklarımı yerden kesecek, başımı döndürecek, aklımı başımdan alacak gerçek bir aşk istiyorum. Sevgili Clark Kent elma dersem çık armut dersem çıkma. Elmaaaaaaaa!!!!!!!!!!

Bir söz vardı hani gerçek aşk onu en az beklediğinde mi geliyordu neydi? Öyle bir şeydi işte. Hah işte o sözden yola çıkarak: Aşk falan beklemiyorum ben ya. Aşka inanmıyorum da zaten. Yok öyle bir şey. Erkeklerden de nefret ediyorum Sevgili kahrı da hiç çekemem. Hahaay yoksa elimi sallasam ellisi! şeklindeki aslında kendimin bile inanmayacağı fikirleri bilinçaltıma yerleştirip, masusçuktan kaderi kandırıp Aşk Totemi yapmaya ve sevgili adayımın bana geleceği günü beklemeye koyuldum. Madem bu aşk denen meret beklemediğin anda geliyormuş ahanda beklemiyorum. Valla billa.
Bu da gol olmazsa sonum İzdivac programları demedi demeyin. Sıçtığım resmidir. :S

Sorun Bende Değil, Sende!

Bazılarının yapmak istedikleri ya da yapmak istemedikleri şeyler için karşısındaki insanın herhangi bir şeyini bahane olarak kullanması çok acizce. Demek ki bu insanlar kendini eleştiremiyor, demek ki bu insanlar kendinle yüzleşecek kadar dürüst değiller. Ve kafasında büyütüp sorun ettiği, aslında sizin farkında bile olmadığınız ufacık bir şeyi konuşup çözecek kadar medeni değiller, büyük değiller. Aksine belki de farkında olmadan yaptığınız bir şeyin, ya da hiç yapmadığınız bir şeyin karşılığında küsüp kırılacak ve bunu aylar sonrasına taşıyacak kadar da çocuklar. Ve evet duymaya o kadar alışmışlar ki kendilerine bir kere hayır dendi mi sizden kötüsü olmuyor. Sudan sebeplerle zar zor kazanılan şeyleri bitirmek çabasında olan bu bazı insanlar için ben sadece gülüp "yazık" diyebiliyorum. Erkek olmak yetmiyor ki, adam olmak gerek. Ben olsam çıkar karşısına açık açık konuşurum sorunumu ama onlarda haklı be abi nerde herkeste o yürek?

14 Mayıs 2012

Sahalara Döndüm


Iııhııımmmm!
Sevgili Blog,
Sevenlerim, özleyenlerim, gelse de yazsa diyenlerim. Saygıdeğer okul müdürüm, değerli öğretmen arkadaşlarım, sevgili öğrenciler vesair vesair...

Upuzuuuuuun bir aranın ardından birazcık süzülmüş, azıcık kilo vermiş, on gün sırtüstü yatmaktan her yerleri ağrımış, ayakta yoğurt taslarına işemekten bıkmış, duş yapamadığı için kokuşup bitlenmiş (şaka lan şaka bir kutu eko paket ıslak mendili piç ettim hacmi büyük iri vücudumu silerken) eeee bir de eve kapanmaktan dolayı epey bunalmış ama bütün bu olumsuz etkenlere rağmen iyileşmiş olmanın verdiği süper bir moralle boşuna supercellma demiyorlar bana heheyyy yıkılmadım ayaktayım şeklindeki surat ifademle sahalara döndüm.

Bu on iki günlük istirahat süresinde ne yaptın derseniz ziyaretçilerimin iyi dileklerini, hasta ziyaretine eli boş gidilmez deyip getirdikleri çiçek, böcek, tıkınmalık, atıştırmalık her bir şeyi kabul etmek, meraklılarına tek tek ve hiç bıkmadan en ince detayıyla operasyonumu anlatmak, bazen nazlanmak, bazen isyan etmek, her fırsatta uyumak, bol bol film izlemek, kitap okumak ve ara sıra da bloguma bir şeyler karalamak dışında bir mok yapmadım. Yanı başımda türlü abur cuburlarla dolu sehpam, kucağımda laptopum hem midemi hem de 4GBlik Vınn'ın kotasını doldurdum hehehehe :) Eee daha n'olsun yaaeeeaa di mi? İçinizde ohh kebap ne güzel yattın diye düşünenler varsa valla hiç güzel bir şey değil anacım uyandırayım. Sırtım, kuyruk sokumum ve inanır mısınız popom ağrıyor eşek sudan gelinceye dövülmüş gibi. Yani istirahat almaya özenenler varsa hemen vazgeçsinler.

Sevilmek çok güzel şeymiş doğrusu. Evim ziyaretime gelen insanlarla, odam geçmiş olsun çiçekleriyle, buzdolabım sütlerle, meyve sularıyla, yaş ve kuru pastalarla doldu taştı. Ve şimdi macera dolu yarı açık ev hapsimin ve doktorumun bugünkü son kontrolünün sonrasında yeniden sahalardayım. Patoloji sonuçlarım da temiz çıktı. Gizli düşmanlarım varsa şayet onlar için üzgünüm henüz ölmeyecekmişim hahahah :D Bugün şirkette bir merasim havası vardı sarılıp öpenler Besaş ekmek ve emekli maaşını alacak emekliler kuyruğu gibi kuyruk oluşturdular resmen (çok mu abarttım ne!) Masamda yığılan evraklara, dosyalara, outlookumdaki maillere adapte olup ne olup bittiğini anlamak biraz zaman alacak tabisi de. Kendimi işe yeni başlamış çömez ya da stajyer gibi hissediyorum şu anda. İş arkadaşlarıma patoloji sonucunu PVC kaplama yapıp iş çıkışları hastane önlerinde dileneceğim deyince hepsi kırıldı gülmekten.Ama sosyalleşmek, insan içine karışmak ve eşofmanlarla işe gelmek ne kadar mükemmel bir şeymiş yahu!

10 Mayıs 2012

New Blog Template

Adıma yakışan şeyler yapma durumlarım vol bilmem kaç... Kendimi aştım ve HTML düzenlemeyi öğrenip blog temamı değiştirdim.

Haydin millet bakın bakalım yeni blog temam nassıı olmuşşşşş??

Beğendiniz di mi? Hehehe ben de öyle düşünmüştüm.
Eveeeett temamı beğenenler, kıskananlar, özenenler, keşke benim de öyle temam olsa diyenler...

Ben bugün üşenmeden, yorulmadan saatlerce tema araştırması yaptım. Yemek, Moda, Alışveriş, Fotoğraf, Müzik, Aşk, Düğün Hazırlıkları, Retro, Vintage, Girl, Baby, Colors ve daha sayamadığım yüzlerce kategoride binlerce tema buldum.

Sakın yanlış anlaşılmasın burada blog hocalığı falan yapmıyorum. Zaten ne haddime! Sadece keyifli bir gezinti sırasında beğendiğim şeyleri paylaşmak istedim.

Siz de bloggerin sunduğu temalardan sıkılmış ve kendinize yeni bir tema edinmek istiyorsanız (burası aynı TV'de Top shopun reklamlarındaki girişler gibi oldu) buraya tıklayarak tema seçeneklerine ulaşabilirsiniz. Ben bugün yükledim ve yayına aldım bile. Göründüğü kadar zor değil. Nasıl yükleneceğini, nasıl ayarlanacağını bilmeyenler bana yazabilir. Tema ararken dikkat etmeniz gereken en önemli şey kolon sayısı. Örneğin benim temam sol widget ve blog yazılarımın paylaşıldığı ana kısım olmak üzere iki kolonlu. Bazı arkadaşlar üç kolonlu şablon kullanıyor. Kolon seçeneklerine göre arama yapıp daraltılan seçeneklerde beğendiğiniz temayı download ederek kolayca kurulumunu yapabilirsiniz.

Beğenmeme durumunuzu göz önüne alarak yeni şablonu yükleme yapmadan önce eski temanızı bilgisayarınıza şablon bölümünde sağ üst köşede Yedekle/Geri Yükle butonundan, Tam şablonu indir seçeneğiyle indirirseniz, istediğiniz zaman eski şablonunuzu kolayca geri yükleyebilirsiniz. Denemeye değer. Kolay gelsin!

09 Mayıs 2012

Hello World This Is Me! #1

Şahsıma Münhasırım İtirazı Olan?  Hı hı ben de öyle düşünmüştüm. 

Bir zamanlar ben de hep normal biri olmak istemiştim ama artık vazgeçtim. 

Bir şeye sevindiğimde de çok şaşırdığımda da hadi lan, oha lan ya da harbi mi diye tepki veririm mesela. Lan kelimesi tabisi sadece samimi arkadaş ortamımda kullanılıyor. Yoksa o kadar da kaba, kaka bir kız değilim ben. Arkadaşlarlayken hanım hanımcık olmak gibi bir çabamız, kurallara uymak gibi bir zorunluluğu yok hiçbirimizin. Hatta en rahat olduğumuz ortam çünkülüm.

Ben en sevdiğim samimi olduğum arkadaşlarıma kuşum, kuzum, böceğim, çiçeğim, arım balım peteğim, hafif kızdırmışlarsa ya da çok güleceğim bir şey yapmışlarsa da bok kafalı, deli karı diye hitap ederim. Deli, manyak gibi kelimeler bana göre hakaret değildir asla ve aksine benim tarafımdan samimiyet ve sevgi göstergesi olarak kullanılır. Size deli ya da manyak diyorsam bilin ki sizi sevmişimdir. Size bu şekilde hitap etmemi istemiyorsanız da dikkate alınmayacaktır boşuna uğraşmayın :P

Mesela bir de nee benim için tuhaf bir soru sorma nidası değildir. Çok özendiğim bir şeye sahip olduğumda da hep duymak istediğim bir şeyi duyduğumda nee deyip gözlerimi fal taşı gibi açarım ve kikirderim. Yani benim için soru değil ünlemdir anlayacağınız.

Bir diğer önemli madde de beni tanımayan insanlara tuhaf gelebilme ihtimali yüksek bu özellikler beni tanıyan insanlar tarafından benimsenmiş hatta benle bağdaştırılmış özelliklerdir. Tanıdıkça göreceksiniz.

07 Mayıs 2012

Çanta Süsleme

Çok uzun zaman önce AVON'dan aldığım güneş koruma ürünleriyle hediye edilen bu minik hasır çantayı işleyerek kullanılabilir şirin bir çanta haline getirdim. Bu çantayı yapalı çok oldu ama yayınlamak şimdiye kısmetmiş efenim.


Tuhafiyeden aldığım cırt cırtı çantanın ağız kısmına karşılıklı olarak diktim.

06 Mayıs 2012

En Zoru da Beklemekmiş

Ameliyattan daha çok hayal kırıklıkları canını acıtan supercellma'dan Selamlar Sevgili Blog,

Çarşambadan beri en yakın arkadaşlarımın ziyaretime gelmelerini beklerken gözlerim yollarda kaldı. Böyle bir ağlamaklı bir garip haldeyim ki sorma. Gelmeyi görmeyi bırak bir tanesi Perşembeden beri aramıyor bile. Bugün Pazar. Ben olsaydım ilk gün koşa koşa gider hiçbir şey yapamasam da yanında olurdum arkadaşımın. Salaklığıma doymayayım diyorum ama sonradan da kızıyorum en yakın arkadaşlar koşmayacak da kim koşacak diye. Ama bak işte onlar beni yalnız bıraktı. En dış kapının dış mandalı dediğim, en ummadığım insanlar bile defalarca arayıp sorarken hatta evimin yolunu tutarken dostum dediğim arkadaştan öte gördüğüm bu insanların bana yaptıkları ne sence? Yoksa ben bu kimilerinin kedi götünü görmüş yara zannetmiş yorumunu yaptığı ameliyat işimi çok mu abartıyorum?  Bu öyle kimsenin umursamak, ilgilenmek zorunda olmadığı bir durumda benim mi haberim yok? Hayatımda ilk defa ameliyat oldum ben. Günlerce onun verdiği stres, heyecan, acaba ne olacak kaygısı oldu zaten üzerimde. Hep soğukkanlı davranmaya, kendimi telkin etmeye çalışsam da artık bugün gücüm kalmadı. Moralim diplerde. Yalnız yaşamanın en kötü yanı rahatsızlandığımda yanımda olacak, benimle ilgilenecek birinin olmaması. Çok sağolsun ablam gündüzleri, annem de çalıştığı için akşamları gelip refakat ediyor bana. Bir tek Cuma günü koca gün yalnızdım. O gün ablam işi olduğu için gelemedi. Sabah ilaçlarımı içtikten sonra uyuyamadım ya geçmek bilmedi o gün yeminle. Tavan, duvarlar üzerime üzerime gelir gibi oldu. Kalksam kalkamıyorum, otursam oturamıyorum. Felçli insanlar gibi saplanıp kaldım yatağa. O gün insana, yanımda olacak birine daha fazla ihtiyaç duydum. Kucağımda laptop internette gez gez, kitap oku oku nereye kadar. Ben hadi akşamları hep yalnızım ama alışmamışım gündüzleri kalabalık bir ortamda insanlarla kaynaşarak çalışmaya. O gün berbat geçti benim için.

Tanıdık olacak manyağın biri de netten aa ziyaretine gelenlerde mi oluyor? Bu ne ayol görende kalp ameliyatı oldun sanır. Alt tarafı kıl dönmesi dedi. Böyle patavatsız insanlar da var. Ağzına sıçtığımın karısı geçmiş olsun demek için mi yazdın moral bozmak için mi? Kıl dönmesiymişmiş. Gel de göstereyim sana açıp ne halde olduğumu. Karşıdan atıp tutması kolay tabi. Bak ya nasıl hasta yatağında zorla söylettiriyorlar insanı. Töbe Töbe yarabbi. Ulan apandisit ameliyatlarının bile çoğu iki dikişle yapılıyormuş. Bende içte bir, dışta beş olmak üzere toplam altı dikiş var. Sonuçta bıçak değdi hem bunun büyüğü küçüğü mü olur? Mevlam inanmayanın başına versin. Başka bir şey demiyorum. Yalnız başıma çişimi bile yapamıyorum. Klozete oturmam yasak olduğu için ayakta belki bir şeye lazım olur diye atmadığımız eski yoğurt taslarına işiyorum erkek çocukları gibi. Büyük tuvaletimi hiç söylemiyorum bile. O durum tam bir rezalet. Ayy bakma utanıyorum, ayy bakma sıkılıyorum triplerimi bir tarafa fırlattım mecburen yardım istiyorum yanımdaki insandan. Yani diyeceğim o ki Allah kimseyi muhtaç etmesin.

Hal böyleyken ben arkadaşlarım bugün kesin gelirler deyip gece 22:30'lara 23:00'lere kadar bekleyip, artık geleceklerinden umudumu kesince de aa olsun bugün işleri vardır, yarın kesin gelirler diye teselli ettim kendimi hep. Ama sanırım yollarını gözlediğim insanlar için çoktan unutulmuşum bile. İyi günde gezmeye, tozmaya, eğlenmeye gelince dibimde biten, yanımda olan insanlar bugün yanımda yoklar. Hadi birinin annesi rahatsız, hastalığa diyecek lafım yok. Bir diğeri de o gelmeden gelemiyor. Ama geçtiğimiz hafta işe başlayan ve gelmemek için hiçbir bahanesi olmayan arkadaşım gelmediği yetmiyormuş gibi üstüne bir de mesajlarıyla sinirlerimi bozdu. He biir de sevgili yapan bir arkadaşım var ki zaten ona hiçbir şey diyemiyorum. Sabır, anlayış, hoşgörü diye diye Yunus Emre gibi oldum yeminle. Çok bile sustum çok bile dayandım. Bir zamanlar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen, yanından ayrılalı yarım saat olmadan üstüne bir de saatlerce telefon konuşması, msn muhabbeti yapıp kikir kikir kaynattığımız arkadaşımı görmez oldum. Birkaç saat maçta falan denk gelirsek ne ala. Ona mı kızayım, bu olanlara sebep olan erkek arkadaşına mı kızayım bilmiyorum. Sanırım ona kızmalıyım. İnsan arkadaşının mutlu olmasını ister elbet ama öte yandan da kimse unutulmak, arka plana atılmak istemez. Yanlış mıyım? Her şeyi geçtim hadi yoğundur, hadi işi gücü vardır deyip kendimi kandırmaya çalışırken bir de erkek arkadaşı tarafından Cuma günü bir cafede, dün Mudanya'da etiketlendiğini görünce moralim iyice bozuldu. Gezmeye bulunan vakit bana ziyarete gelmek için bulunamadı bir türlü. Her şeyde bir hayır vardır derler ya o söze günden güne daha fazla inanır oldum. Hastalığım sayesinde gördüm göreceğimi..

Neyse ağlamaktan gözlerim şişti yine. İlaçlarımı içeyim de kestireyim biraz. Nasılsa gelen giden yok.

:(

04 Mayıs 2012

Meşhur Olmak Zor İş

Blogumu takip eden yakın arkadaşlarımdan biri sordu. Blog yazmaya başladığından beri hayatında neler değişti? Blogumu takip eden yakın arkadaşlarımdan biri diye bir açıklama yapıyorun çünkü yakın arkadaşım olup blogumda ki bir satır yazıyı dahi okumayanlar da var. Kendileri bu yazıyı da okumayacakları için istediğim gibi sövebilirim onlara hsklashdlkahsdlhasdklhasdkl!!!!! Neyse hmm dedim şöyle bir silkelendim dik oturdum. Bacaklarımı üst üste atıp ellerimi de dizimde bağlayıp derin bir nefes alıp başladım saymaya.

-Bi kere büyük bir hayran kitlem oluştu. Artık bir mekana girdiğimde insanlar üzerime üşüşüyor. Ezilme tehlikesi yaşıyorum. Aman tanrım bu supercellma bir fotoğraf çekinebilir miyiz, bir imzalı foto lütfen. Ulan kahvemi içemiyorum millete şaklabanlık yapıcam derken. Allahtan manitam yok yoksa magazindi gazetecilerdi işin içinden çık çıkabilirsen. Sadece arkadaşız lafını annem yiyiyor ama onlar yer mi kuzum. Ay ne zor iş ya. Geçen gün de bir tanesi otobüste: Ay tam bir halk kahramanı, hem çok meşhur hem ne kadar da mütevazi bakın otobüse binmiş dedi. Tanınmamak için dışarı çıkamıyorum. Maaşı alınca Bukartımı fulledim rahat rahat otobüse, metroya binemiyorum lan. Dolmuş taksilere nakit para verirken imanım gevredi. Sokağa çıkamıyorum kanka o derece. Sanırım kendime bir koruma tutucam. Onun maaşı nasıl öderim işte onu daha bilmiyore..

-Hmm bir de bana aşık olan erkekler çoğalmaya başladı etrafımda. Evet hep vardılar biliyorsun. Ama çoğaldılar. Her gün büyük hayranınım, çok iyi yazıyorsun, sana aşık oldum mesajlarıyla ismini vermeyen beylerden çiçekler, en lüküs mekanlarda mum ışığında, en pahalı şaraplar eşliğinde akşam yemeklerine davetler alıyorum. Ay hangisine evet diyeceğimi şaşırdım. Niye mi? Salak öyle mekanlara giderken giyinebileceğim elbisem mi var benim. Bi geçen yıl erkek kardeşimin düğününde aldığım siyah elbisem var. Artık o kadar çok giydim, o kadar çok fotoda etiketlendim ki o elbiseyle biri çıkıp ne o üstünden çıkarmıyorsun galiba bu elbiseyi çıkartta bi havalandır, ya da gel sana Allah rızası için bir kaç elbise alayım dese ağzımı açıp bir şeycik diyemem, Yarabbi şükür deyip oturur rezil olduğumla kalırım. Heee sen işin bu kısmın hiç düşünmemiştin di mi. Ben düşünüyorum rahat ol işte aramızdaki fark bu bebeyim. Hmm haklıyım di mi e tabi meşhur olmak zor iş bu işin bir de böyle sorumlulukları var. Off offf...

Şaka lan şaka. Hiçbir şey değişmedi kızım. Ne değişecek. Üj bej yazı yazdım diye hemen meşhur mu olucam sandın. Seni gidi çakal. Ben meşhur olunca heyy açılın ben de supercellma'nın bilmem kaç yıllık kankasıyım deyip kendine pay çıkaracaktın di mi? Yemem ben bu numaraları kaçın kurrasıyım ben kızım! Benim sayemde meşhur olma diye ben de meşhur olmuyorum sırf bu yüzden . Hahahaha tamam lan kızma iki hayal kurduk şurda. Sıçma içine... Kahkahalarla birlikte donumuza işedik :)

03 Mayıs 2012

Oldu Bitti.


İstenmeyen tüyleri kasığında dönerek başına iş açılan Supercellmadan tekrar Selamlar Blog

Herkes diyor ki hayırdır ne ameliyatı? Niye haberimiz yok? Haberinizin olmaması çok normal çünkü ameliyat olacağımı birkaç kişi haricinde kimse bilmiyordu. Aslında Ayyy Çatlamış Bu yazımda ufak ufak sinyallerini vermiştim rahatsızlığımın. Bir de kıl dönmesi pekte öyle heyy millet bakın ben kıl dönmesinden ameliyat oluyorum deyip facebookta, twitterda duyurulacak bir rahatsızlık değil hak verirseniz. Söylerken bile çekiniyorum çünkü. 

Sağ kasığımın alt tarafında bol yürüyüşlü İzmir gezimizde farkettiğim şişlik ve ağrı nedeniyle Nisan başında gitmiştim doktora. Kıl dönmesi dedi. Ağda yaptıran birinde kıl dönmesi olsun ilk kendimde duydum. Zaten gökten taş yağsa gelir benim başıma düşer. O derece talihsizimdir. Neyse bir posta ilaç kullandım ama geçmeyince doktorum operasyon için gün verdi. Dün Bursa Devlet Hastanesi'nde oldum ameliyatımı. Çok şükür boşuna korkmuşum. Ameliyat iyi geçti. Lokal anestezi yaptıkları için an an gördüm hissettim kesmeyi, dikmeyi ama tuhaftır ki acı hissetmedim hiç. Başka birinin ameliyatını izler gibi izledim kendimi. Ameliyattan birkaç saat sonra hemen taburcu olup evime geldim. Bacaklarımdaki uyuşukluk uzun süre gitmedi. Ta ki dün akşamüstüne kadar. İğnenin etkisi geçince başladı dikişlerim sızlamaya. Doktorun verdiği ilaçları içtim hemen. Rahatlayıp uyumuşum bile birkaç saat. 

10 gün raporluyum. Sürekli yatacağım oturmam yasak dikişlerimin patlama riskine karşı. Arada bir tuvalete falan kalkıyorum yürürken bile çok canım acıyor. Hemen geri gelip küt yatıyorum yatağa. Bir de dikişlerim alınana kadar duş yapmam yasak. En kötüsü de bu sanırım. Ben yerinde duramayan, kıpır kıpır biriyim on gün nasıl yatacağım ve duş almadan nasıl duracağım şimdi bunu düşünüyorum kara kara. Bitlenirsem şaşırmayın. 

Dünden beri telefonum hiç susmadı. Arayanlar, mesaj atanlar, internetten yazanlar, fırsat bulup evime ziyaretime gelenler... Kamilciğim sağolsun bu güzel çiçekleri getirdi bana geçmiş olsuna gelirken...

En kısa sürede iyileşeceğim Allah'ın izniyle. İstirahat dönemimde bol bol kitap okuyup, film izleyeceğim, blog yazacağım. 

Hepinize iyi dilekleriniz için çok teşekkürler. İyi ki varsınız. Oturabileceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum. Hakkaten her şeyin başı sağlık...

01 Mayıs 2012

İki Yıldönümü Bir Ben...


25 Nisan tanışmamızın ikinci yıldönümü olacaktı. O büyük aşk bitmeseydi, sen hayatımın, hayallerimin içine sıçmasaydın, bir şeyleri sevebilme kabiliyetimi yok etmeseydin. Olmadı. Olamadı. Bazen iyi ki de olamamış demiyor değilim. Ayrılmasaydık muhtemelen şimdi evlenmiş olacaktık. Büyük ihtimalle de ben mevcut hayatımdan çok daha yüksek bir refah seviyesine sahip olacaktım. Cebimde kocamın limitinde cimrilik etmediği bir kredi kartım, altımda arabam, İstanbul'da deniz manzaralı dayalı döşeli lüks bir dairem, hatta karnımda bir de itinayla yerleştirilmiş bir bebem olacaktı. Seninle ayrıldığımızı duyan birçok kız arkadaşım sen koca bir salaksın bu zamanda böylesi zor bulunur, susup otursaydın hayatını kurtarırdın, sevgi bir yere kadar kızım şeklinde tepkilerle geldiler bana. Hepsini siktir ettim. Hayatta altını çizip üzerini fosforlu kalemlerle boyadığım önemli kısımlar senin bana verebileceklerin değildi, olmadı da hiçbir zaman. Evet belki ben hayatımı kurtaracak, hem cinsim beyni boş bir çok hatunun deyimiyle istediğim her şeye sahip olabilecektim. Ama bunlara sahipken hayatın en içine sıçtığım anlarında bile ona rağmen ona tutunmamı sağlayan umutlarım, hayallerim, sevincim, enerjim olmayacaktı. Olmayacaktı çünkü sen daha en güzel zamanlarımızda, aşk böcükleri modunda takıldığımız günlerde hepsini kemirmeye başlamıştın bile yavaş yavaş. Yok etmeye yüz tutmuştu beni ben yapan her şey. Ve tamamen yok olduğunda ben içi boş bir et yığınına dönüşecektim. Sevgim olmayacaktı, inandıklarımı savunuşlarım, haksızlıklara karşı koymalarım, isyanlarım, ses yükseltmelerim, rest çekişlerim, heyecanım, haykırışlarım, özleyişlerim, ağlayışlarım, gülüşlerim, çocukça sevinçlerim olmayacaktı. Ama senin için nefes alsa yeterdim ya zaten, bunlar olmasaydı da olurdu. Daha bile iyi olurdu hatta.


Hoopp birader baksana bi'!

Bu blogdaki tüm yazılar ve bazı görseller (alıntı olanların URLsi belirtilerek) supercellma tarafından eklenmiştir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. maddesi gereğince kopyalamak, ticari amaçla kullanmak, yazar ismi belirtilmeden alıntı yapmak ve link vermeden kullanmak dahi suçtur. Aksini iddia eden varsa yolarım. Her türlü pisliği de yaparım. Hee akıllı olun canımı yiyin. Emek hırsızlığına karşı destek ve Emeğe Saygı lan. Dirsek çürütüyoruz burda...!!

 

supercellma Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review

back to top