08 Nisan 2015

I wish

Yanımda huzur bulduğunu söyleyen adamlar oldu. 
Ben de onları sevmiştim galiba.
Sevmek ama; uzaktan, beklentisiz, karşılıksız sevmek...
Bir şey olmayacağını, bir yere varmayacağını, biteceğini bile bile.

Biliyor musun, ben kolay adam sevmedim hiç.
Nerede sorunlu, bunalımlı, aldatılmış, güvensiz, umutsuz, obsesif,
sürekli kendi içinde yolculuk eden, gizemli tipler var, hep bulup onları sevdim. 
Millete gelince aka konan gönül bana gelince hep boka kondu.
Esas kızım ya, zoru seveceğim ya illa, halt ettim işte.
Sonra ne mi oldu?
Huzur kapısı, ağlama duvarı, kanka, Güzin abla ve hatta psikolog oldum da bir baktım ki bir kez bile "sevgili" olamamışım.
Bir gün, artık canıma yetti. Yalnızlığımı bitirecek çarenin bu olmadığını, birini sevmenin bu olmadığını fark ettim, "sen bu değilsin kızım cellma" dedim ve terk ettim hepsini hafızamda birer birer... 

Verilen onca akla rağmen ben illa bildiğimi yaptım.
Ve herkes gibi yaşayarak büyüdüm ben de.
Hayatıma giren herkes bana bir şeyler kattı elbette. 
Kimi güvenmemeyi öğretti,
kimi umursamaz olmayı,
kimi kırıldığım halde yeniden kalkıp devam edebilmeyi yoluma. 
Bazen incindim, bazen yoruldum, bazen her şeye lanet ettim ama hiç "pes" etmedim.

Sonrasında girişimlerim oldu, sen, ben olmaktan çıkan "biz" olmaya yönelik girişimler. 
Evet ama bu kez de ben kendimi bırakamıyordum.
Korkularım mutlu olma isteğimin önüne geçiyordu hep, bir gölge gibi. 
Aldatılmaktan, terk edilmekten, istenmeyen insan olmaktan korkuyordum oysa, sevmek ve sevilmekten değil. 

Günler birbirinin aynısı olmaya ve bildiğince geçmeye devam ederken,
Bakarsın bir gün, beklenmedik bir anda biri girer hayatıma. 
Ve ben olmazlarımı oldurmak, tüm sınırlarımı zorlamak ve duvarlarımı yok etmeye soyunurum adına belki de "aşk" denen bu güzel şey için.
Tek bildiğim; artık olmasını istiyorum, artık gerçekten, tüm kalbimle olmasını istiyorum. 
Umarım olur, umarım bu kez mutluluğu bokunu çıkarana dek yaşarım. 
Yeri gelmişken sevgili evren lütfen bu sefer piçlik yapma, bak sana hep olumlu mesajlar gönderiyorum.

Ben Selma, "Supercellma", 30 yaşındayım.
Artık gelinlik giymek, 
çocuk doğurmak, 
sabahları sevdiğim adamın yanında uyanmak, 
hasta olduğumda biri gelip ilgilenir mi? diye kapıyı gözetlemek yerine şefkate doyarak iyileşmek,
özlemek, özlenmek, kıskanılmak, önemsenmek, sahiplenmek, ait olmak ve beni seven adamla sevişmek istiyorum. 
Ben yolun başındayken de bendim, şimdi de öyleyim ve hep aynı ben olacağım. 
Ama artık sevdiğim adama ait, onu seven ve kaderde kısmette varsa hep onu sevecek. 
Yalnızlık, yaşanmışlıklar, hayal kırıklıkları çok yoruyor insanı,
Ben, artık hayat denilen yolda yürürken elimden tutan biri olsun istiyorum.
Ben artık "mutlu olmak" istiyorum.
Ya ben çok şey mi istiyorum?

03 Nisan 2015

Depresyona girdim, dönücem

Burada olmayı, havadan sudan uzun uzun yazmayı öyle çok özledim ki... Geçen yılın son dönemlerinde aşk hayatımda yaşadığım hüsranın üzerine yıl sonu iş yoğunlukları yüzünden bir de sağlığım boka sardı iyi mi? Yorgunluk ve aşırı stresten boyun fıtığı çıktı, hem de 3 tane nurtopu gibi! Beni Instagram'dan takip edenler çok detaylı olmasa da bilir. İş değiştirdim geçen ay, daha doğrusu bitmek bilmeyen mobing yüzünden onca emek ve yıllarımı verdiğim işimi değiştirmek zorunda kaldım. Olay öyle bir duruma gelmişti ki ya işimi değiştirecektim ya da ruh ve sinir hastalıklarına sevkimi isteyecektim, abartmıyorum. Ben ilkini tercih ettim tabii. Ama şu var; işten ayrılmak her ne kadar kendi isteğim olsa da uzun yıllar bir yerde çalıştıktan sonra başka bir yerde başlamak gerçekten zormuş. Hele ki yaşın otuzsa. Diyeceğim o ki adaptasyon sürecim baya sancılı geçiyor. İş ortamına alış, süreci öğren falan bunların dışında bir de işe gidip gelme sorunsalı var, insanı yaşlandıran cinsten. İşten 18:30'da çıkıyorum, servis süresi ve sonrasındaki aktarmayla birlikte eve gitmem akşam 21:00'i buluyor. Üstelik yaşadığım şehir Bursa ha, İstanbul falan değil yani. Eve gidiyorum hemen alelacele bir şeyler atıştırıp 2 hafta sonraki sınavlarım için derslerimin başına oturuyorum. Gözlerim "artık uyumalısın Selo" uyarısını verene kadar  ve kafam aldığınca çalışıp yatağa fırlatıyorum kendimi. Ben bu koşuşturmacada duş alacak zamanı bile zor bulurken -korkarım ki yakında kokacağım- bloga gelip yazı yazmak falan hak getire yani. Oysaki biliyorum, yazsam iyi gelecek, yazsam rahatlayacağım ama bu durumda ne mümkün! Bu aralar fazlasıyla yorgunum. Az uyuyorum, dinlenemiyorum, kendime zaman ayıramıyorum. Bıraksanız günlerce yataktan çıkmazcasına uyuyasım var, ve sürekli tatlı, şeker, çikolata yiyesim. Saçlarım fix depresyon topuzu, yüzümde sırf insanlar beni hasta zannetmesin -tabiri caizse korkmasın- diye azıcık bi makyaj. Psikolojimin üzerine fil sürüsü oturmuş gibi hissediyorum. Oysaki bahar ayındayız, umut mevsimi falan ya hani. Bana daha bi tanecik cemre bile düşmedi... Anlıyacağın sayın okuyucu; Ben, çok mutsuzum. Depresyona girdim, dönücem. (Umarım.) E sizden naber? Özlediniz mi lan beni? :)

Hoopp birader baksana bi'!

Bu blogdaki tüm yazılar ve bazı görseller (alıntı olanların URLsi belirtilerek) supercellma tarafından eklenmiştir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. maddesi gereğince kopyalamak, ticari amaçla kullanmak, yazar ismi belirtilmeden alıntı yapmak ve link vermeden kullanmak dahi suçtur. Aksini iddia eden varsa yolarım. Her türlü pisliği de yaparım. Hee akıllı olun canımı yiyin. Emek hırsızlığına karşı destek ve Emeğe Saygı lan. Dirsek çürütüyoruz burda...!!

 

supercellma Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review

back to top