Bu ikinci görüşmemizdi. Çarşı izninde topu topu birkaç saat için Yalova'dan Bursa'ya geldi, asker olmasının verdiği riskleri göze alarak. Evet ikinci görüşmemizdi ama kalbimde katettiği yol tarif edilemez. Onu geçirmeye terminale gitmemi istemedi ama sırf beni düşündüğünden. "Yakın bir yer değil, sonra bir daha geri döneceksin ne gerek var" falan dedi ama benim yüzüm düşünce işin rengi değişti. Kazanan ben oldum tabii ki ve yarım saat de olsa daha fazla vakit geçirmek için onunla terminale gittim. Görüşeceğimiz güne geri sayım yaparken geçmek bilmeyen zaman onun yanındayken niye su gibi akıp geçiyor ki. Bu kez daha bir zor geldi ayrılmak, çünkü sanırım daha çok alıştık birbirimize. Otobüsün kalkış saatini beklemeden "hadi git sen" dedi terminalin serin oluşunu bahane ederek, diretmedim. Sarıldım. Bir sonraki görüşmemize kadar idare edebilmek için uzun uzun baktım, sımsıkı tuttum ellerinden. Oysa arkamı döndüğüm an başladım bile özlemeye. Otobüse yetişebilmesi için koşarak, el ele girdiğimiz kapıdan tek başıma çıktım. Her şey kısıtlı diye mi bu kadar anlamlıyız birbirimiz için, bilmiyorum. Yaşlı birinin yüzündeki çizgiler gibi derinleşiyor her geçen gün bendeki yeri. Ona aşığım ve hislerimden adım gibi eminim.
Cuma gecesi kuzenimin kınası sonrası tavuk alma eğlencesinde ilişki durumumdan haberdar olan kızlar grubu "Jandarmanın alayları koğuştur koğuştur, benim yarim jandarmada çavuştur çavuştur" şarkısıyla bana takılmayı da ihmal etmediler. Bu arada şarkı yerini buldu, çünkü sevgilim çavuşmuş lan.
Bana eli boş gelmemiş, ikili kahve fincanı seti hediye almış. Tatlım benim yaa. Artık bana hediye alan ve aldığı o hediye fincanlarla birlikte kahve içebileceğim bir sevgilim var. Bugünleri gördüm ya, çok şükür Allah'ım.