25 Mart 2014

Mutfak dolapları diyorum, iyi ki varlar.



"Sen daha yeni temizlik yapmamış mıydın?" dedi annem telefonun öbür ucundan bir şeyler yediğini belli eden uğultulu sesiyle."Yapmıştııım" dedim, bu kez derin temizlik yapıyorum. İyi misin dedi, "olacağım", "anne lütfen yardıma geleyim mi deme, baş edebilirim" dedim. Kapattık telefonu.

Hiçbir sebep yokken temiz dolapları baştan aşağı yeniden temizlememişse bir kadın, henüz aşık olmamış, çıkmazlara girmemiş, duygusal boşluğa düşmemiş demektir.

Açtım dolapları, başladım en tepedeki dolaplarda ne var ne yok tezgaha indirmeye -en üst dolaplara bile boyum yettiği halde sandalye tepesine çıkarak-. Ufak tefekleri doldurdum makinaya, havaleli olanları elimde yıkayıp masanın üzerine serdiğim temiz sofra bezinin üzerine kapattım. Tencereleri, tavaları, sahanları çelik parlatıcı cifle kollarım kas yapana dek ovdum, duruladım, boş bulduğum yerlere dizdim düzenli bir şekilde. İyice süzülsünler ki kurulamaya gerek kalmasın diye. Makinadakiler yıkanırken bir yandan dolapları sildim -kokusuyla bir türlü barışamadığım ahşap temizleyiciyle- bezin değmediği yer kalmazcasına, kapitoneli örtülerini yedekleriyle değiştirdim. Yahu sen yalnız yaşıyorsun, bekar evi burası, ne kapitonesi? Bir de onları yıkayıp ütülemekle mi uğraşıyorsun? Kaldır kızım Selo ne örtüsü! dedim, sonra da yıllarca düzenli olmaya zorlanmış ve artık yeterince düzenli biri olarak o örtüleri kaldırmak anneme yapacağım bir ihanet gibi geldi, vazgeçip tekrar yaydım.

Dolapları silerken bir yandan yaşanmışlıklarımı anımsadım, o an için önemsemediklerimi ya da önemsememiş gibi gözüktüklerimi, üzerinde durmadıklarımı ama hiç olmadık bir yerde olmadık bir detaydan karşıma çıkan, beni yerle bir eden yaşanmışlıklarımı. Hatırladığım insanlar oldu, hatırlamak istemediğim karelerle. Yüzünün gözümün önüne gelmesine sevindiklerim, özlediklerim, "acaba n' yapıyordur?" dediklerim oldu. "Bir hataymış, ne büyük aptalmışım" dediklerim de. Baktım makina bitirmiş yavaşça sıyrıldım düşüncelerimden açtım kapağını başladım yerleştirmeye. Bardakları ve tabakları kullanım sıklığına ve boy sırasına göre az önce ütülediğim deterjan kokulu kapitoneli örtülerin üzerine yerleştirdim özenle -parmak izi yapmamaya özen göstererek-. Kafamın içindeki binlerce düşünce bir yerlerde yığılmış, karmakarışıkken, ben kendimi bu hayatın neresine koyacağımı bilemezken, hayatımdaki birçok şey eksik ve bir türlü tamamlanamazken, hiç değilse bardaklar ve tabaklar yerli yerinde olsundu, oldular.

Takımı bozulan bardaklar battı yine gözüme, -dört tane, beş tane kalanlar-. Eskiden olsaydı gazete kağıdına sarıp doldururdum bir koliye, anneme, ablama, birine verirdim onları "takımı bozuldu bunların" diyerek. Fark ettim ki artık önemsemiyorum eksilenleri, takımı bozulanları. Kısmetten çıkan gidiyor kırılarak, ne düzenler bozuluyor şu hayatta, ne hayaller yıkılıyor. Altılı bardaklar beş olmuş, dört olmuş çok mu? Hayatımızdaki hangi şey tam tekmil ki bardaklar olsun?

Ellerimin ertesi gün acı acı domestos kokacağını bile bile yine de takmadım o eldivenleri. Durularken gıcırdatarak yıkamayı seviyorum, o ses gelmezse temizlenmemiş, arınmamış gibi geliyor, e eldivenlerle de o ses gelmiyor malum. Bir de özürlü gibi oluyorum eldivenle iş yaparken. Yok yok eldivenle iş yapmak bana göre değil arkadaş, varsın bozulsun kendi yaptığım manikürü tırnağımın. O kadar kibar olsaydım elimi suya deterjana değdirmezdim, kadın tutardım vesselam. Ama o dolapları mutlaka yine kendim temizlerdim; çünkü dolap işi ince iş, dolap işi arınma işi, dolap işi hayatındaki en büyük derdi temizliğini bir an önce bitirip yevmiyesini alıp eve gitmek olan gündelikçi kadının işi değil.

Annem bilir. Annem, beni iyi bilir. Ben her hafta düzenli ev temizliği yapan biriyim. Haftayı geçirirsem en fazla on günde bir, on bir olmaz. Bir de titizimdir, dağıtmam ortalığı. Islak ellerimle mutfak dolaplarının kulplarını tutmam mesela, buzdolabını açmam. Elimden mutfak havlusu düşmez, iki bardak yıkasam hemen elimi kurularım, bir dakika sonra yeniden suyla iş yapacağımı bile bile. Her bulaşıktan sonra kirlenmiş olsun, olmasın ocağı silerim, tencerelerimi ciflerim, öyle kaldırırım dolaba. E hal böyle olunca da düzenlidir her şeyim, kolay kolay kirlenmez evim. Ama ben çamaşır suyu lekeli meşhur ev pijamamı giyip, mutfak önlüğümü boynuma, rahmetlik anneannemin meşhur mekik oyalı kırmızı tülbentini de başıma taktıysam, aldıysam elime bezi, Allah ne verdiyse çıkardıysam ortaya domestosu, cifi, porçözü, indirdiysem tüm mutfak dolaplarını yere annem bilir ki çıkmazdadır Selo kişisi. Oturup sakin kafayla düşünmek, ordan alıp oraya koymak, olmayanı oldurmak, dolmayanı doldurmak, dolanı taşırmak yerine düşünmezmiş gibi yapıp -aslında tüm çabası her şeyi, herkesi, duygularını, düşüncelerini yerli yerine koymakken- kendini kandırıp temizlik yapmakmış gibi davranmak konusunda en büyük yardımcıdır dolaplar; mutfak dolapları.

Beni bir günde lise yıllarıma o gerçek aşkların yaşandığı yıllara götüren Muro meselesi sizlerle coşkuyla paylaşmamdan bir hafta sonra bitti. Mutluydum, uzun zamandır hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum. Muro bana duygularını açtıktan sonraki o görüşmemiz asla öncekiler gibi değildi. On beş yıllık arkadaşım değildi o adam, ama sevgilim de değildi. Ne elele tutuştuk, ne öpüştük, ne de duygusal kategoriden bir şeyler söyledik birbirimize. Gündelik, tek düze şeyler konuştuk ve öyle öldürdük -normalde birlikteyken su gibi akıp giden ama o gün geçmek bilmeyen- zamanı. Son görüşmemizin ertesi günü iş için tekrar İstanbul'a gitti Muro ne zaman döneceği belirsiz bir süre için. Zaten Allah biliyor ya bir mide bulandırmıştı bu İstanbul mevzusu hafiften, ona da biraz tatlı sert sitem etmiştim. Zaman ver demişti. Zaman vermesine verilirdi de ne kadar bekleyebilirdi ki bir insan neyi niçin beklediğini bilmeyerek? İlgisiz yaşayamayan biri olarak ben onun belirsiz yeni işine, düzensizliğine ayak uyduramazdım. Onunla evlenebilmemiz için arkadaşlık boyutunu aşmamız gerekiyordu, sevgili olabilmemiz içinse daha çok vakit geçirmemiz. Ama o Pazar da dahil gece yarılarına kadar çalışıyordu ve bunun ne kadar süreceğine dair en ufak bir fikri yoktu. Bense Cuma mesai bitti mi sevgilimle planlar yapmak isteyecektim, gerçekleşmediğinde bir idare edecektim, iki edecektim üçüncüsünde açacaktım çenemi, tadımız kaçacaktı. Böyle böyle arkadaşlığımızdan da olacaktık. Arkadaşlığımız bitmesin hiç değilse dedim. O da düşünüp kafa yormuş olacak ki birkaç gün sonra "bir gün ben bu kaybettiklerime çok yanacağım ama iş işten geçmiş olacak" dedi, ama yine de tercihi ben olmadım işine aşık Muro kişisinin. "Kızma bana Selo" dedi, ben de "sen de bana kızma Muro" dedim. O işini tercih etti, ben de dişimle tırnağımla bir düzene soktuğum hayatımı. Kendimizce risk almadık, alamadık. "Ama her zaman her şey için seni arayabilirim, sen karamelli kahveni, ben espressomu içerken yine hayatın o siktiribokan şeyleri hakkında saçmalayabiliriz di mi?" dedi. "Elbette oğlum sonsuza dek arkadaşız", dedim. O gün bugündür ki bir çıtırtı bile yok Muro'dan. Bir yanım doğru olan bu derken bir yanım acıdı, içim koparcasına ağladım o gece. Ertesi gün uyanıp işe gidebilmem mucize.

Bu olayın birkaç gün sonrasında ben daha bu durumu tam olarak atlatamamışken mahkememizden bu yana -yani 7 yıldır- hiç görmediğim eski kocam olacak herifle dolmuş durağında burun buruna geldik. Öyle bir durum oldu ki ben basireti bağlanmış halde o dolmuşa binmek zorunda kaldım. Aynı dolmuşta ve yan yana yaklaşık bir 4-5 dakika gittik herifle. Cüzdanı açıp dolmuş ücretini şoföre nasıl uzattım, ineceğim yeri nasıl söyledim bilmiyorum. Tek bildiğim o yol bitmek bilmedi, ben yer yarılsa da yerin içine girsem diye dua ettim içimden inene kadar.

Dolaplar bitti, fayansları sildim lavanta kokulu yüzey temizleyiciyle, tezgah mermerini domestosla ovdum sanki daha dün akşam silmemişim gibi. Tüm bunları, içimi acıtan bu olayları sindirebilmek için itinayla yapıyordum. Dolaplar parladı, yeni gibi oldu. Şöyle bir baktım silinecek bir yer kalmadığına ikna olduğumda çektim modern mutfak dolaplarıma tezat ahşap oyma sandalyeyi oturdum, masaya yasladım başımı ağladım, ağladım. Sızmışım. Orada ne kadar öylece uyumuşum bilmiyorum zilin çalışına uyandım, gelen tahmin edeceğiniz üzere annemdi.

Kendimde, olanları bir de ona anlatacak gücü bulamadığımdan elini tutup yatmak istedim sadece, uyuduk. Annem, dolap terapisinin üzerine en ihtiyaç duyulan şeydi her zaman. Tıpkı antibiyotikle birlikte alınan vitamin gibi. O gün, uzunca bir süre o dolapları bir daha temizlemek istemediğimi fark ettim, yıprandığımı, yorulduğumu.

Bugün, ellerim hâlâ acı acı domestos kokuyor.

Follow Me on

5 kişi "açılın ben doktorum" demiş :

  1. yazın o kadar tanıdık geldi ki işte bende öyle sararım bazen eve eşyaya selo konu ile alakasız ama şimdi bu yazın benim o adı nedir bilmiyorum son blog yazılarının olduğu listede görünmüyor hatta o listede en son 3 hafta önce yazdığın kalem etekle ilgili yazı son postun gibi görünüyor.ben takipçilerde ki resmine tıklayıp bloguna geldiğimde yeni kaydını gördüm nedense haberin olsun anlamadım

    YanıtlaSil
  2. herşeyin hayırlısı Selocum. yıpratma kendini.

    YanıtlaSil
  3. evet üzme kendini inşallah yakın zamanda istediğin gibi seni çook mutlu edecek biri çıkar karşına

    YanıtlaSil
  4. boşverrr diyorumm, takıyoruz, canımızı sıkıyoruz da n'oluyor, her şey olacağına varıyor. Bende yalnızım selocum olacak bir gün kader bize gülecek. :))

    YanıtlaSil
  5. Ahh selo!.. Daha dolap konusunu görür görmez anladımi içim cızladı :( Sonuç : Tahmin ettiğim gibi oldu :( Oysa ben eşimle aşkımıza benzetmiştim, başlamamıza... Yine de bitmiş saymıyorum.
    O neyse de, yazın çok ama çooooook derinde biryerlere dokundu bende de ağlattı, içimi cızlattı...
    Sen ne zaman kitap çıkaracaksın?

    YanıtlaSil

Hoopp birader baksana bi'!

Bu blogdaki tüm yazılar ve bazı görseller (alıntı olanların URLsi belirtilerek) supercellma tarafından eklenmiştir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. maddesi gereğince kopyalamak, ticari amaçla kullanmak, yazar ismi belirtilmeden alıntı yapmak ve link vermeden kullanmak dahi suçtur. Aksini iddia eden varsa yolarım. Her türlü pisliği de yaparım. Hee akıllı olun canımı yiyin. Emek hırsızlığına karşı destek ve Emeğe Saygı lan. Dirsek çürütüyoruz burda...!!

 

supercellma Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review

back to top