12 Mayıs 2014

Zaman dileniyorum, gönlünüzden ne koparsa.

Birçoğumuza tecavüze uğramış hissi veren bir Pazartesiden daha herkese pek bi selamlar sevgili folovır!

Hayata yetişmek konusunda götü başı dağıtmış durumdayım çok afedersiniz. Size yansıyan sosyal medya ve blog tarafı sadece. Madalyonun görünen yüzü okuduklarınız, arka tarafındaysa son rötuşların yapılmasını, fotoğraflarının eklenmesini bekleyen, belki de aslında her şeyi tamamken yok lan bunda bi duygu eksik denilip kenarda tutulan onlarca yazı. Düzenlenmesi gereken blog kategorileri, blog linklerinin önemini keşfetmeden önce yazdığım yazılarda kullandığım "ı" karakteri yüzünden düzeltilmeyi bekleyen linkler, yazılarımın sonuna eklediğim "Follow Me on" şablonunu eski yazılara eklemek, net üzerinden url ile eklediğim görsellerin artık kullanılamaz durumda olmasından dolayı onları güncellemek vesair vesair. Bunlar sırada Selo kişisini beklerken, durduğu yerde duramayan, gezen, tozan, yiyen, içen, yaşayan, özleyen, şaşıran, sevinen, üzülen, şansı dönen Selo kişisinin yazılmayı bekleyen yeni yazılarını da eklersek içinde bulunduğum durumun sıçılmışlığını buyrun siz tahmin edin. Vakitsizlikten sürekli şikayet ediyorum, haksız da sayılmam. Allah'tan sevgilim yok, yeminle herif beni terkeder. Sikerim lan senin sosyal medyanı, blogunu dese, ki birkaç boy friend denemesinde bu tepkiyi almışlığım ve sırf bu yüzden herife siktiri çekmişliğim de yok değil. Evli olsam koca boşar, çocuklar beni analıktan reddeder herhalde, durum onu gösteriyor. Bense her yere yetişicem diye kıçımı yırtarken dışardan görülen kısmıyla dünya kukumda yaşıyorum. Neden böyle? Tamam 08:00-18:00 çalışıyorum, Cumartesi Pazar çalışmıyorum, on yüz bin şükür Allahıma. Ama işyerim anasının gözü kadar uzakta. Sabah 1 saat, akşam 1,5 saat yollarda geçiyor. Serviste yapılabilirliği denenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmış girişimlerim var,
  • Kitap okumak gibi
  • Ders çalışmak gibi
  • Müzik dinlemek gibi
  • Uyumak gibi
Tek başarabildiğim hunharca Subway Surfers oynamak, oynuyorum oynuyorum, şarjı bitiresiye kadar oynuyorum. Çünkü geçmiyor başka türlü zaman, yol bitmek bilmiyor. Orada topladığım altınlarla kendime tek taş yapıcam. Amk kısmeti zaten kapalı, varsın tek taşla bir kez daha kapansın. Yalan mı?!

Haftada 3 gün spora gidiyorum sayın folovır. Genellikle Pazartesi, Çarşamba, Cuma üçlüsü. Eve gitmem 19:30 oluyor, bir şeyler atıştır, yangından mal kaçırır gibi koştura koştura spor salonuna git durumundayım. Hayır zaten giderken yakıyorumki yakmam gereken kaloriyi. Aktif 1,45 saatlik programım var. 20 gibi girsem çıkmam 22:00 oluyor, e bi zahmet çıkıyorum çünkü salon kapanıyor. Allah'tan duşu orda yapıyorum da eve gidince o üzerinden asfalt silindiri geçmiş gibi halimle bir de duş yapmakla uğraşmıyorum. Eve gidip cup yatağa. Yaşasın sağlıklı yaşam derken maalesef sikildi sosyal yaşam. Geri kalan günlerin Salısında pazara gidip hamarat ev kızı modunda yemeklik alışveriş yapıyorum. Birkaç yemeklik alacağım dediğim pazar alışverişi yalnız yaşayan bir insan için 25-30 TL ile sonuçlanıyor ve korkarım ki bir gün pazar poşetlerini eve taşırken kangren olacağım. Kendi fikrinizi kendinize saklayınız çünkü ı-ıh pazar arabası taşımak kesinlikle bana göre değil, ne o öyle menopoza girmiş, emekliliğinin en güzel aktivitesi mahalle pazarına gidip karşılaştığı eş-dostla pazar trafiğini tıkamayı hobi edinen teyzeler gibi. Hem onu koyacak yerim de yok, balkona patatesi soğanı koydum kombiyi açıp kapamaya çıkarken kuğu gölü balesi yapar gibi parmak ucumda süzülüyorum kapının arkasına doğru çünkü balkonum o kadar geniş! Hem gencim ben daha oğlum, yani tamam 30'uma 3 ay kalmış olabilir ama pazar arabası alacak kadar değil. Konu kapanmıştır. Ne diyordum? Salı günlerim önceki haftadan açgözlülük yapılarak alınmış ama yüzüne bile bakılmamış bozulmuş bir şeyler varsa onları içim acıyarak ve -bir daha yiyeceğim kadar alacağım, günaha giriyorum, söz mü?- şeklinde kendime söz vererek çöpe atmakla, buzdolabını silmekle, o haftalık yemek yapmakla ve pazar poşetlerinin ıslanmamış olanlarının tozlarını balkondan silkeleyip fiyonk yapıp poşetliğe itina ile dizmekle geçiyor. He böyle de titizimdir vesselam.

Hafta içinde geriye kaldı bir gün. O günlerdeyse mutlaka bir arkadaşım -Selo akşama kahve içelim mi? Elbise bakacağım yardıma ihtiyacım var, ağdacımı değiştireceğim korkuyorum yanımda gel, saçlarımı kestireceğim beni senin kuaföre götürür müsün? Sinemaya gidelim mi? Evdeysen sana geliyoruz? Bu gece sende kalabilir miyim? sorularıyla beni arıyor ve kesinlikle "yorgunum, uykusuzum, işim var bahanesi" kabul görmüyor çünkü "ama başka arkadaşlarına vakit ayırıyorsun bana gelince hep işin var aşkolsun" sitemi bir sonraki cümlede bomba etkisi yaratarak giriş yapmak üzere dilinin ucunda bekliyor. Görüşelim demeyen ama online gördüğü halde, çok hayırsızsın, hiç arayıp sormuyorsun diyen -aslında kendisi en son 2009'da aramış üzerine değişen 3 telefon numaramdan bihaber arkadaşlar da bonus.

Hatırlanması gereken doğum günlerine, düzenli arayıp sorulması gereken tripkolik arkadaşlara, annemin "eehhh bıktım senin arkadaşlarından, hep arkadaşların, hep arkadaşların!" isyanına hiç girmiyorum bile. Bu arada evlenenler, mirasa konup ya da düşük faizli diye kandırılarak kredi çekip evini yenileyenler, 1-0'lık galibiyetini bir de çocuk yaparak taçlandıranlar, nişanlananlar, sözlenenler, mezun olanlar, sevgili yapanlar sorunsalı var. Bence herkes ortak bir tarih belirleyip toplu düğün, nişan, söz yapsın amk mezuniyet günleri gibi. Her yere yetiş derken bi varislenmediğim kaldı bu genç yaşımda. Tam şu an gözüm masa takvimime gitti anam bi de -diyetisyene ara vermiştim ya- bu ayın 28'inde bir de yeniden başlayan Gülcan Karpuz gerilimi var, bunu da hatırlamam cidden çok iyi oldu. Oyşşş.

Yok daha bitmedi, bunların üzerine Açıköğretimin içine sıçılmış sınav sistemini de eklemek istiyorum. Örneğin Aralık 15-16 sınavı için ben Kasım'ın başından ders çalışmaya başlıyorum. O sınav 15 gün sonra açıklanıyor, bir sonraki hafta yeniden ders çalışmaya başlamak zorundasın çünkü Ocak sonu yeniden sınavlar. Sonra Nisan'da ara sınavı, sonuçları beklemeden dönem sonuna çalışmaya başlasan iyi edersin çünkü sorumlu olduğun ünite sayısı 2 katına çıkıyor. E ben de insan evladıyım, haftanın 5 günü geldiğim bir işim var. Temiz, düzenli olmam gerek buna haftada en az 4 kere çalışan çamaşır makinasını, kapılara astığım, koltuklara, bulduğum her yere serdiğim nevresimleri, çarşafları, sandalyelere, doğalgaz borularına askılarla asıp evi merdiven altı butiğine çevirdiğim çamaşırları hiç saymıyorum. Katlamaktansa bildiğin nefret ederim. Beni oğlundan ayıran nemrut kaynanadan bile bu kadar nefret etmedim, varın siz hesap edin. Bir de bu işin ütü kısmı var, donları bile ütüleyen takıntılı bir piskopatım. Dağınık mıyım, tertipli miyim, pasaklı mıyım, titiz mi ben bile anlayamadım. Bulaşık makinası alarak yıkamak için lavabo içinde günlerce durup kokmasını beklediğim bulaşık derdinden kurtulmuş ve iş yükümü %10 hafifletmiş olmanın mutluluğu içindeyim ki onun yerini haftada iki gün tutan migren krizleri aldı, migren gelince bırak işi gücü, ütüyü, yemeği yaşamak bile zor.

Folovırlar yazı istiyor, sponsorlar deneyim yazısı bekliyor, annem beni özlüyor, arkadaşlarım saçmalamalarıma hasret, Tabipler Lokali Selo kişisi gelse de bahçenin göbeğindeki masaya otursa gecenin sonuna kadar 2 Arjantin birayla bir 70'lik rakının kafasına sahip olup konuşsa, gülse, güldürse ve ortalığı kırıp geçirse diye beni bekler. Tamire götürülmesi gereken ayakkabılar, terziye bırakılması gereken daraltılacaklar, pili biten saatler aylardır unutmayayım diye daire kapının girişinde. Artık dekorun bir parçası oldular. Diy projesi için boyanmayı bekleyen şişeler mutfak dolabında, kaplanmayı bekleyen kutular gardırobun üstünde, atılmak ve birilerine verilmek için seçilmesi gereken 40 küsür kutu ayakkabı, bahar geldi geçiyor anlamadan sonbahara geçiş yapacağız benim camlar silinmeyi bekliyor, camları silsen perdeleri yıkamadan olmaz -perdelerim organze- ütülemesen olmaz. Kapıları taşındığımdan bu yana -1 Haziran 2013'te taşındım- kaç kere sildim hatırlamıyorum, belki 1 kere sildim belki hiç silmedim belki 4 kez sildim her neyse Allah'tan kir götürüyor. Yazlıklar bazanın altında çıkar bizi buradan diye ayaklanmada. Kışlıkları aralarına sabun, naftalin koyup kaldırmak gerek. Bunlar da tabisi ki de Selo kişisini bekleyen işler arasında. Christmas geçeli dolu dolu 4 ay oldu, ben yılbaşı ağacını toplamadım, gerekçemse ben onu gece lambası olarak kullanıyorum, onun için kaldırmadım. Duy da inanma! Sonra elektrik faturasının 40 TL gelmesine sövmemek de lazım. Allah'tan faturalar otomatik ödemede onları unutmuyorum yoksa medeniyetten uzak yaşarım, elektriksiz, susuz, battaniye altında doğalgazsız.

Ama sorarsanız Selo kişisi napıyor? Hiçbir şey! Görünürde hiçbir şey yok. Tıpkı ev hanımlarının sistemi kusursuz bir şekilde işlettiği halde hiçbir şey yapmıyor gözükmesi gibi. Amk böyle işin.

Cumartesi günü Hürriyet Bumerang'ın Anneler Günü Şenliği'nin davetlisi olarak İstanbul'daydım. Bunca işin gücün arasında oraya da yetiştim yani. Supercellma olmak böyle bir şey, sorumluluklarım var benim, cemiyet dünyası beni bekliyor falan. Gevezelik bir yana harika bir etkinlikti, yağmura, çamura, şemsiyelere, ellerinden tutulması gereken yeğenlere ve bir hevesle aldığım kar bile olsa bunları giyeceğim diye inat ettiğim orcinal converse'lerimin -ayaklarımı haşat edecek kadar vurmasına- rağmen harikaydı.

Sevgili Yonca Tokbaş'ın mükemmel bir enerjiyle, hoplaya zıplaya sohbet havasında aktardığı hayat görüşünü, düşüncelerini, hedeflerini, geçmişini hiç bitmesin isteyerek dinleyip "zamana karşı değil, zamanla beraber yürümek" ipucunu ucundan da olsa yakaladım, şükür. Bu yazıyı yazarak da "yazın, yazın, iki satır üç satır ne olursa olsun yazın, içinizden geldiği gibi yazın, bırakın devrik olsun, bu işin kalıbı mı olur ne istiyorsanız yazın, çünkü bu sizsiniz" tavsiyesini de hayata geçirmiş oldum. Aklıma In time filmi geldi. Yetişemeyen, zamanı biten, koşturmayan, didinmeyen comolokko oluyor filmde. O karının ince çoraplarla, mini etekle ve platformlarla çatı tepelerinde nasıl koşturduğunu da hâlâ anlamadım, anlayamadım. Bu da böyle "sitem desen sitem değil, isyan desen o Halil Sezai'de. Lütfen beni biraz anlayın, lütfen bana biraz nasıl olacak bilmiyorum ama yardım edin, ben içinden çıkılamaz bir yoğunluktayım lütfen biriniz bunu durdursun, biriniz gelip ütülerime, birkaçınız gelip bahar temizliğime yardım etsin, Selo'nuz çok yazmak istiyor, ama yazmaya değil sıçmaya bile vakti yok" konulu bir iç döküş yazısıdır.

Kim ne sonuç çıkarır, kim ne yorum yapar, yazının ana fikri nedir? Bu yazıda öyle bir durum var mıdır, yok mudur? Siz gelişmelerin neresindesiniz? En son nerede kaldınız? Ben en son ne anlatıyordum? Hangi kategoride kaçıncı ünitedeyiz? İstediğimiz sorudan başlayabilir miyiz? Yardım nedir? Nasıl edilir? Ne yapsak ki? soruları da artar gider. Ben yazdım işte. Top sizde.

Follow Me on

02 Mayıs 2014

Böylesi Görülmedi! "Orgazmı 2 saati bulunca hastaneye kaldırdılar"

Sen orgazmın ne demek olduğunu bilmezsin, elin karısı orgazmını durduramaz hastanelik olur! Adaletin bu mu dünya!

Haberi gördüğümde yok artık dedim, şakadır bu, gerçek olamaz, olmamalı!

Videoyu açınca baktım, hastane yatağında, üzerinde hastane elbisesiyle bi kadın, ara ara sıtma krizine girer gibi titriyor ve kendini zaptedebilmek için yatağın kenarlarına tutunuyor. 

Tövbeler tövbesi.

Videoya bakılırsa 2 saatle bitmemiş bu iş anlaşılan, hatun büyük orgazmı yaşamış ama hâlâ arada artçı orgazmlar yaşıyor gibi :D

O değil de ben adamı merak ettim lan :D Tanışabileydim iyiydi.

Düşünsenize bi sevişiyosun 2 saat orgazm. Sonra 6 ay kafan rahat ahahhaha :D

Hayır yurtdışında bekaret sorunu yok, evlenmeden önce ilişki yadırganmıyor. Anlamadığım bunların ilk sevişmesi miymiş? Sevişmek için gerdeği mi beklemişler? Bunu öğrenemedim henüz :D

Yeni başlayan evlilik muhtemelen bu haberden sonra biter.

Çünkü bu haberi duyan, özellikle orgazm sorunu yaşayan İngiltere'li kadınların bu adamla sevişmek için sıraya girmeleri, kadıncağız tedavi olurken herifle tanışmak için hastaneyi basmaları ihtimaller arasında.

Benim memleketimin kadını orgazmın ne olduğunu bilmeden menopoza girsin, sen şu karının yaptığına bak 2 saat orgazm. Babababa orospuuuu! :D

Kadın zenci olduğuna göre bunun kocası da zencidir, tevekkeli değil kadın 2 saat orgazm oluyor haahha :D

Bir başka konu da elin İngiliz'i 2 saat yapıyorsa bizim ondan neyimiz eksik bizim 3 saat yapmamız gerek diyen yurdum erkeklerini ve eee şey bi bakıp çıkacaktık diyen yurdum hatunlarını görür gibiyim.

Herkese keyifli haftasonları, müsadenizle ben gülmeye devam ediyorum ahahhaha :D

Haberi okumak için TIK TIK

Follow Me on

01 Mayıs 2014

Bu yazı makyaj konusundaki beceriksizliğimin itirafıdır sayın folovır

Pink Spring Party tüm eğlencesiyle gerçekleşirken o gün fotoğraf paylaştıkça birçok yerden elbisemle, saçlarımla ilgili (özellikle rengi) beğeniler aldım. Beni takip eden, beğenen, beğenilerini yorumlarıyla, mesajlarıyla paylaşan herkese teşekkür ederim. Bana sen çok zevklisin, giydiğini yakıştırıyorsun, e fotojeniksin de, neden moda üzerine yoğunlaşmıyorsun, bu kategoride yazsan çok sivrilirsin diye mesaj gönderenler oldu. Güzel yorumlarınız için on yüz bin teşekkürler sevgili folovırlarım ama ben tam anlamıyla ne moda bloguyum, ne kozmetik, ne de hobi. Moda blogu olmak istesem gardırobum ancak 2 haftalık post yapmaya yeter, bilemedin üç, şayet pijamalarımı dahil edersem de beş. Ötesi olmaz. Bu iş gerçekten zor, güncel olmayı, devamlı takip etmeyi gerektiren, maddi güç gerektiren, biraz daha profesyonel olup ithal markalarla kombin yaparsanız, özel fotoğrafçı falan tutmak isterseniz daha da çok parayı gerektiren bir iş. Lütfen gerçekçi olalım, burada LC Waikiki'den ya da Koton'dan aldığı elbiseyle camiada almış başını gitmiş kimseyi tanımıyorum ben. Benim bir kıyafet alırken indirimini beklediğim Zara bile burun kıvırılan markalar arasında bir çok trend blogu için. Hâl böyle olunca benim bu kategoride sivrilmem, başarılı olmam imkansız gibi bir şey.

İşin makyaj ve kozmetik kısmına gelecek olursam; ben o renkli göz makyajları yapan arkadaşlara o kadar imreniyorum, keşke ben de yapabilsem diye o kadar özeniyorum ki ama o Allah vergisi yetenek bende yok. Makyaj yapmıyor muyum? yapıyorum. Kozmetik ürün kullanmıyor muyum? Elbetteki kullanıyorum. Ama öyle fotoğrafını çekip folovırlarımla paylaşacak kadar değil. Cildim iyi durumda olduğundan pek fondöten ve pudra bile sürmem. Nemlendiricimi sürerim, üzerine de yüzümü renklendirecek bir allık, eyeliner, mascara, ruj yallah. Zaman zaman gaza gelip bana yakışacak tonlarda far paletleri alıyorum. Bu sefer başaracaksın kızım Selo deyip geçiyorum aynanın karşısına ama sonuç -yalnızca birkaç kez nasıl başardığımı benim de çözemediğim şekilde gerçekten güzeldi, onun dışındakilerde- hep hüsran. Hani makyaj yapmasa daha güzel tabir ettiğimiz durum var ya, bu kısmen benim için söylenmiş olabilir. Yok arkadaş, videolar mı açıp izlemedim, makyaj yapan makyözleri mi izlemedim, dergiler mi okumadım, tüyolar mı almadım, ama yok. O fırçayı elime alınca annesinin makyaj malzemelerini karıştıran, bulduğunu üst üste sürüp sürüştüren küçük kokoş kızlardan farklı değilim. İtiraf ediyorum bu konuya çok hevesliyim ama beceriksizim. 

El işlerine, resme, el sanatlarına olan ilgim ilkokul yıllarıma dayanır. El işlerine, diy projelerine, el sanatlarına çok meraklıyım ama buna da zaman yok. Tam bir şeye kalkışıp onu bir düzene sokup yapayım paylaşayım, beğenen olursa ufaktan satar paramı da kazanırım diyorum araya muhakkak bir terslik giriyor ve o malzemeler evin bi köşesinde öylece kalıyor. Anlayacağınız Selo 08:00-18:00 çalışma temposu ve 29'unda öğrenciyken başlı başına bir hobi blogu da olamaz. 

Yani lafı nereye getirecem; "Ben ne moda bloguyum, ne de kozmetik. Ben, hayata dair ne varsa onun bloguyum". Yeri geliyor alışveriş, yeri geliyor bakım, yeri geliyor blogla ilgili zamazingolar, günlük hayattan bir şeyler, yeri geliyo melankoli, aşk, hobi, diy ya da depresyon üzerine yazıyorum. Burası Selo'nun hayatını satırlara yansıttığı yer. Bu yüzdendir ki kendi zevkime göre kendime yakıştırdığımı giyiyorum, becerebildiğimce sürüp sürüştürüyorum. Çok beğenilenleri ya da bunu paylaşmalıyım dediklerimi -diyet günlüğü kategorisini takip edenlere bir yandan zayıfladığımı da göstermek amaçlı- burada paylaşıyorum zaman zaman. Saç ve cilt bakımına ciddi özen gösteriyorum. Elim erdiğince makyajımı yapıyorum ve bildiğim, öğrendiğim en ufak detayı bile burada sizinle paylaşıyorum. Herkes bu satırları okuyor da kimse de demiyor ki Selo sen ne anlatıyon kısa kes lafı çok uzattın. Benim fren patlak abilerim, ablalarım. Ne diyecektim ben? Heh hatırladım. Pink Spring Party adı üstünde pembe konseptli bir parti olduğu için ben de göz makyajımı açık pembe tonlarda ve ojelerimi de pembe sürdüm. Her ne kadar fotoğraflarda pek belli olmasalar da detaylar böyleydi. O gün şu kıytırık makyajı yapmak için ayna karşısında yarım saatimi piç ettim. Samimiyetlerinden zerre şüphem yok elbette ama, kızlar makyajım için gayet başarılı deseler de ben bunu biraz motivasyon, biraz teselli olarak algıladım bunu çünkü benim makyaj onlarınkinin yanında kitap boyaması gibiydi. Ne giydim postundan nerelere gittim, böyle de bi insanım işte vesselam.

Peki Selonuz Pink Spring Party'de ne giydi?
Elbise: Polo Garage
Bilekte Bot: Erol Saçmacı
Kolye: 678

Sayın moda & trend & stil blogırı arkadaşlarım; O günkü kıyafetimle ilgili yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyore,
Sayın makyaj&kozmetik blogırı arkadaşlarım; Ne diyorsunuz biraz daha uğraşsam yapabilir miyim? Işık var mı? :P
Bu yazı, makyaj konusundaki beceriksizliğimin itirafıdır ve bu durumun değişmesi adına temennimin en samimi şekilde evrene iletilmesidir sayın folovır. Sabırla okuduysan büyüksün, yine gel :P

Follow Me on

Hoopp birader baksana bi'!

Bu blogdaki tüm yazılar ve bazı görseller (alıntı olanların URLsi belirtilerek) supercellma tarafından eklenmiştir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. maddesi gereğince kopyalamak, ticari amaçla kullanmak, yazar ismi belirtilmeden alıntı yapmak ve link vermeden kullanmak dahi suçtur. Aksini iddia eden varsa yolarım. Her türlü pisliği de yaparım. Hee akıllı olun canımı yiyin. Emek hırsızlığına karşı destek ve Emeğe Saygı lan. Dirsek çürütüyoruz burda...!!

 

supercellma Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review

back to top