Gerçek olamayacak kadar rüyaydı aşk ve ayrılık rüya olamayacak kadar gerçekti. Bu ikisi arasındaki zamana da yaşanmışlık diyorlardı...
Tarih: 25 Nisan 2010 günlerden Pazar.
Bir başkasıyla görüşmek için gittiğim İstanbul seyahatimin dönüşüydü. Annem 20:30'a aldığım dönüş biletimi eve varışım çok geç olacak diye daha erkene almamı istedi. 19:15 otobüsünde iptal edilen bir bilet buldum ve hemen annemi arayıp haber verdim.
İstanbul'a giderken okumaya başladığım Elif Şafak'ın Aşk kitabı bitmek üzereydi.
Şu Aziz'in rahatsızlanıp ölüme doğru gittiği sayfalardaydım. Kitap almış götürmüş beni. Ben mi onu okuyorum, o mu beni yazıyor anlamadım. Kulağımda kulaklıklar bir yandan da müzik dinliyordum. Ara ara gözyaşlarıma engel olamadan okuyorum son sayfaları yanımdaki yol arkadaşım teyzenin şaşkın bakışlarını görmezden gelerek Otobüs Ataşehir terminaline geldi. Hemen yan taraftaki koltuklardan koridor tarafındakine sen geldin. Laptopunu üst rafa koyup oturdun. Gözümde güneş gözlüklerimin olmasından faydalanarak iyice bir baktım sana. Upuzun ve ince bir delikanlıydın. Tıpkı Ella'nın Aziz'i gibi. Kitap hep aşkın kendini bir ummana salıvermek olduğundan bahsediyordu insanı bir nehire benzeterek. Ben de öyle yaptım. Belki de hayatımda ilk kez tanımadığım bir erkeğe bakmaktan, onunla göz göze gelmekten çekinmedim, hem de saatlerce. Bursa'ya geldiğimizde ise senin, seninle bakışmalarımızın bir yolculuk macerasından ibaret olacağını düşünüp indim otobüsten. Ta ki valizimi almak için muavini beklediğim yerde sen yanıma gelip "Hangisi sizindi?" diye sorana kadar. "Şu turuncu olan" dedim. Elindeki laptopunu bana verip benim valizime yöneldin. İster istemez bekledim seni biraz kenara çekilerek. Sonra kendi valizini alıp geldin. "Ben Birol" dedin, ben de şaşkınca "Selma ben de" dedim. Ellerimiz dolu olduğu için valizleri, çantaları yere bırakıp tokalaşmıştık, hatırlar mısın? Hemen kısaca kendimizden bahsettik. Sen İstanbul'da yaşıyordun, özel bir bankada denetimciydin ve Bursa'ya iki haftalığına iş için gelmiştin. Beni öğrenci zannetmene ne gülmüştüm içten içe hoşuma giderek. Taksi duraklarının oraya geldiğinde "Ben otobüsle gideceğim, memnun oldum Birol" deyip ayrılacakken sen "Olur mu hiç seni evine kadar bırakalım ben sonra otele dönerim" demiştin. Takside bolca konuşmuştuk. Telefon numaramı istemiştin kaydederken ismimin çok güzel olduğunu belirterek.
Eve vardığımızda ben "Görüşürüz" deyip inmiştim taksiden ve nitekim de öyle olmuştu o iki hafta boyunca her akşam görüşmüştük.
Kapıyı annem açmıştı ve ben "Anne ben aşık oldum" haykırışıyla girdim eve. Ne oldu kız Nutellaya'mı diye sormuştu annem. Öyle ya ben Nutella'yla görüşmek için gitmiştim İstanbul'a. Hayır be annecim ne Nutella'sı onunla görüşmedik bile. Birol diye biriyle tanıştım, hem de dönüşte, otobüste. Yol boyu bakıştık ve terminalde tanıştık. Hatta eve bile o bıraktı beni taksiyle dedim. Annem şaşırdı, ama sevindi de belli ki. Tam o sırada senden mesaj geldi. "Elif Şafak'a bir teşekkür borcum var onun sayesinde bakıştık ve tanıştık senle" diye. Gülümsemiştim. İlk fırsatta okuyacağını söylemiştin kitabı.
Ertesi gün şirketteki herkes bende bir haller olduğunu hissetmişti. Akşama görüşeceğimizi düşünerek İstanbul'dan aldığım ceketimi ve kotumu giymiştim senin boyunun uzun olduğuna güvenerek en yüksek topuklu ayakkabılarımla birlikte. Gün içinde hiç mesajlaşmamamız acaba görüşmeyeceğiz mi sorusunu uyandırmıştı bende. Ama çok geçmeden içimi rahatlatan mesaj gelmişti. "Akşama birlikte yemek yiyebilir miyiz bir planın yoksa?" Hiç naz yapacak kendimi ağırdan satacak durumda değildim. Bildiğin aşık olmuştum hem de hayatımda ilk kez. Peki dedim, saat 19:00'da Kent Meydanı'nda buluşalım. Birlikte güzel bir akşam yemeği yiyip kahve içmek içinse Nalbantoğlu'ndaki Siesta'ya gitmiştik. Bir gün son buluşmamızı ve ayrılık konuşmamızı orada yapacağımızdan habersiz.
Annemin yeter kızım bu akşam görüşme bari çocuk yanlış şeyler düşünecek hakkında deyişlerine aldırmadan her akşam iş çıkışı senin yanında alıyordum soluğu, öylesine heyecanlı, öylesine istekli. Her gün bir başka model yapıyordum saçlarımı, en güzel kıyafetlerimi giyiyordum. Ve üçüncü akşamın sonunda beni dolmuşlara bırakmak için yürürken tutmuştun elimi. Ne heyecanlanmıştım Yarabbim. İlk defa bir erkeğin elini tuttuğu liseli bir kız gibiydim resmen. Kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Cuma günü Bursa'ya gelirken benimle tanışacağını bilmediğinden haftasonuna rezervasyon yapmadığın için İstanbul'a dönmüştün. Pazar günü öğleden sonra tekrar gelmek üzere.
O bir buçuk gün geçmek bilmemişti. Ve her saat başı özledim mesajları atmıştık birbirimize. Pazar günü öğleden sonra geldin. Her zamanki gibi Kent Meydanı'nda buluştuk. O gün kuzenimin lohusa mevlüdü vardı hiç unutmam. Sen "Sana bir hediye aldım İstanbul'dan küçük bir şey ama aynı zamanda da büyük bir şey" demiştin. Tahmin edememiştim ne olabileceğini. Hava mis gibi bahar havasıydı. Elele yürüyük epey. Önce Balibey Han'a gidip tost yedik. Sonra yürüyerek Kültürparka gittik. Lunapark kısmına girip oyuncaklara bile bindik. Dönme dolapta öpmüştün beni ilk kez. Zaten ona binerken aklıma da gelmişti bu. Sonra dondurma yedik birlikte bir de dudaklarımızı pembe pembe boyayan pamuk helva. Yavaş yavaş eve dönme vaktimin geldiğini hatırlatan telefon gelmişti annemden. Dönüşte birlikte otele gittik hediyeyi almak üzere. Ben yukarı çıkmak istememiştim. Lobide bekleyeyim dedim. Sen hayır olmaz deyip elimden tutarak çekiştirmiştin beni. Odaya girdik. Beni yatağa oturttup gözlerini kapa dedin. Meraktan mı ölecektim heyecandan mı bilemiyorum.
Gözlerimi açtığımda kocaman bir poşetin içinden kocaman bir Behlül'ün odasındaki Eyfel tablosundan çıkmıştı. Perşembe akşamı Altıparmak'ta yürürken ne güzel tabloymuş yarın bir gün evlenirsem bundan almak istiyorum evime demiştim. Sen de bunu unutmayıp almıştın bana o tabloyu. Hem söylediğim şeyi önemsediğin için mutlu olmuştum hem de çok istediğim bir şeyi aldığın için. O sevinçle boynuna sarılarak öpmüştüm seni yanağından. Bir on dakika öncesine kadar baş başa kalma korkumun yerini yanından hiç ayrılmamak isteği almıştı. Birlikte çıktık otelden. Sen beni taksiye bindirdin. Ben arka koltuğa zor sığan tabloyu gözetleye gözetleye eve geldim. Daha bir hafta önce aşık olan kızını bu kez elinde kocaman bir hediyeyle gören annem yeni bir şaşkınlıkla karşı karşıyaydı. Bu ne dedi? Birol getirmiş bana İstanbul'dan dedim. Ay Behlül'ün odasındaki tablodan değil mi bu dedi? Evet dedim ondan, ama biraz küçüğü. Elimde tabloyla dolandım saf saf evin içinde. Öyle ki onu en güzel yere asmak istiyordum. Yatağımın başına asmaya karar verdim. Gece yatarken en son, sabah kalktığımda ilk göreceğim şey olması için.
İkinci hafta günler öyle hızlı geçmişti ki Cuma'nın nasıl olduğunu anlayamamıştım bile. Perşembe akşamından vedalaşmıştık Cuma günü iş çıkışı görüşemeyiz diye. Ben sana sürpriz yapıp iş çıkışı seni uğurlamaya terminale gelmiştim, amma şaşırmıştın beni görünce ve ne çok sevinmiştin, hatırlıyor musun? Dayanamayıp ağlamıştım ben sana el sallarken ve sen birkaç hafta sonra görüşmek üzere gitmiştin gelirken aklının ucundan bile geçmeyen bir şekilde aşık olduğun kıza el sallayarak. Bense seni tekrar göreceğim güne geri sayım yaparak geçireceğim günlere başlamıştım otobüsün hareket etmesiyle.
Böylesine tutkuyla, böylesine heyecanla, böylesine özlemle başlayan ve tesadüf denmeyecek kadar kader olan bu aşkın, bir gün kırk yıl hatırı kalacak ilk kahvemizi içtiğimiz yerde ellerimizin birbirini sımsıkı tutarak bitmesi olacak şey miydi? Ve bunca satır, bunca kelime, bunca harf dökerek anlatabildiğim, o yaşanmışlık denen şeyin ancak ufak bir kısmıyken...
15 Nisan 2012
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hoopp birader baksana bi'!
Bu blogdaki tüm yazılar ve bazı görseller (alıntı olanların URLsi belirtilerek) supercellma tarafından eklenmiştir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. maddesi gereğince kopyalamak, ticari amaçla kullanmak, yazar ismi belirtilmeden alıntı yapmak ve link vermeden kullanmak dahi suçtur. Aksini iddia eden varsa yolarım. Her türlü pisliği de yaparım. Hee akıllı olun canımı yiyin. Emek hırsızlığına karşı destek ve Emeğe Saygı lan. Dirsek çürütüyoruz burda...!!
gerçekten tesadüf olamayacak kadar kadermiş bu aşk, üzüldüm ayrılmanıza ama bundan önce son yazını okuduğum için biraz önyargılıyım sanırım birol(un)'a :)
YanıtlaSilÖn yargılı olma konusunda haksız da sayılmazsın canım.. Biz bir çok insanın arayıp da bulamadığı bir şeyi dolu dolu yaşadık ve o bunu eliyle iterek gitti... Geriye ise sadece bu yazılar kaldı içimde...
YanıtlaSilEliyle ittiyse eğer bence en doğrusunu yapıyorsun içindeki aşkı duyguları onun için ama ondan bağımsız yaşatıyorsun bence en güzeli, bir insan istiyor diye aşk bitmez. sadece belki alış-verişi biter...
YanıtlaSilHer merhaba yerini mutlaka elvedaya bırakıyor ne yazık ki ...
YanıtlaSilAldın götürdün beni gene uzaklara, içinden çıkamadığım o yerlere iç dünyama ...
Yüreğine kalemine sağlık, okurken yaşadım resmen bitanem...
yani nasıl?bitti mi?amaaaan.bir daha dönmedi mi ?Romantik film izliyormuşum gözümde canlandı.Işıl ışıl baktığını hissettim:))ama çekip gitmemeliydi !:(
YanıtlaSilBitti, dönmedi de bir daha. Yalnızca birbirimizin doğum günlerini smsle kutluyoruz 2 senedir, hepsi bu. O büyük aşk, o herkesin imrenerek baktığı aşk bitti Şükü, sevdiğim adam da içimde koca bir boşluk yaratarak gitti.
Sil