Nereden başlasam nasıl anlatsam bilmiyorum. Yoğunluk denen şey bana dadanmış ve hayatım boka sarmış durumda. Blogumu yeni açmaya başladığım zamanlarda yazacak bir şey bulamazken şimdilerde yazı yazmaya vakit bulamaz oldum. Cidden çok yoğunum, öyle böyle değil. Yani oradan bakınca görünen bir iş, oluş, hareket olmayabilir ama kafa tasımda günlerdir fazla mesai ve hummalı bir çalışma var. Ben de bıktım vakitsizlikten, yoğunluktan, yetişememekten, yorgunluktan şikayet etmekten ama durum bu.
Aklıma bir şeyler geliyor o an yazarsam yazıyorum, yazmazsam uçup gidiyor sonra hatırla hatırlayabilirsen. Böyle şunu yaptım, bunu ettim, şunu aldım, bunu yedim gibi günlük tarzı ya da check-in yapar gibi yazmaktan çok memnun değilim fekat yapabileceğim bir şey de yok bu aralar. Hayat kendi yoğunluğunda akıp giderken ben tabiki sadece çalışıp insani ihtiyaçlarımı gidermiyorum. Duygu patlaması yaşadığım olaylar, özlemlerim, heyecanlarım, meraklarım, gezip gördüklerim, kızdıklarım, sevindiklerim elbette var ama onları kaleme alacak bir Supercellma yok ya da geçici olarak servis dışı.
İş hayatında günü kurtarıyor işi yürütüyoruz. Akşam nasıl 18:00 oluyor saat anlayabilene aşk olsun. İşleyen demir pas tutmaz demiş atalarımız biz olayı abarttık fazla mesai yapıyoruz ışıl ışıl parlayacağız. Bir hafta on gündür neden kaynaklandığını bilmediğim bir boyun ağrısı var gün geçtikçe şiddetlenen. Hatta şu an sağa sola dönemez durumdayım, sağ tarafım komple tutuldu. Bayram üstü halı yıkama makinasıyla çekyatı saatlerce yıkamamdan da olabilir, gece yarılarına kadar ekran başında hön hön çalışmaktan da, hava değişikliklerine bağlı üşütmekten de. Doruk Tıp Merkezi'nin Fizik Tedavi bölümünden randevu aldım. Birkaç iyi Fizikçi önerdiler ama randevu tarihleri en erken bir hafta sonrasına. Anlamadım ki memleketteki herkesin mi boynu tutuk, herkesin mi beli, kıçı, bir yerleri ağrıyor arkadaş bu ne yoğunluk! Umarım geçici ve önemsiz bir tutulmadır sadece zira şu sıralar hiç rapor alıp dinlenmek gibi bir lüksüm yok.
Sabahları işe gelirken ben,
Bugünlerde iş yerinde ben...
Eve gidince tek yapabildiğim
Özel hayatımda tık yok. Zafer hikayesini Asmalı Konak'ın sonu gibi saçma bir şekilde sonlandırdıktan sonra tanımaya çalıştığım bir insan oldu. O da bir sonraki levele geçemeden tanımaya çalışma aşamasında bitti. Oha bu ne hız lan? demeyin. Aslında Zafer tam olarak hayatımda bile değildi ama ben ne olursa olsun o varken başka biriyle tanışamam deyip hep gelen teklifleri erteliyordum, belki de kendi kendime kısmetimi kapatıyordum, aptallığıma doymayayım. Bir de önceki gün bir arkadaşım söyledi beni tanımak isteyen bir arkadaşı varmış. Böyle birileri de çıkıyor arada. Benim çok şükür hâlâ potansiyelim var ama işe yaramıyor. Döllenemeyen yumurta gibi içimde patlıyor, sonra da bitip gidiyor. Ben o kadar yorulmuşum, hevesim o kadar kırılmış ki bu gönül işlerinden bir gün kader "al kızım bu doğru adam, buna güvenebilirsin, bunu sevebilirsin" derse sanırım iş işten geçmiş, ben o taraklardan bezimi çekmiş olacağım.
Artık kimseyi sevmek istemiyorum.
Bu aralar ne kitap okuyabiliyorum, ne blog takip edebiliyorum, ne film izliyorum, ne de hobilerimle ilgileniyorum. Rüzgar nereye savurursa o tarafa gidiyorum. Her şeye isteksizim. Plan yapmıyorum, Vodafone gibi anı yaşıyorum.
Bayramda Kapadokya'daydık. Bol bol gezdim, inceledim, tattım, dokundum, fotoğraf çektim. Hayatımda geçirdiğim en güzel bayram tatiliydi. Defalarca niyetine girip ertelediğim Kapadokya gezimi gerçekleştirdim sonunda. Yazısını ne zaman yazarım, bakmaya doyamadığım o güzellikleri sizlerle ne zaman paylaşabilirim bilemiyorum ama ilk fırsatta yazacağım söz. Bu arada banane ki yazsan nee yazmasan nee diyorsan sayın okuyucu üzerine alınmayasın bu açıklama sana değil yazılarımı özleyen, mail yazan, tweet atan, arayıp soran okuyucularıma.
Offf şimdi bol limonlu pırasa yemeği olsa da yesem.
Pırasanın kendisini de yemeğini de pek sevmem. Anlaşamıyorum biz pırasayla...
YanıtlaSilSesim çıkmıyor gibi duruyor olabilir ama aklımdasın canım, bu tatil sana iyi gelmiş anlaşılan, uzun zamandır ihtiyacın vardı buna. Zaman olarak uzun değil ama psikolojik olarak uzun bir ara oldu senin kafanın ve bedenin dinlenmeyeli...
Şimdi boğuşma zamanı, daralırsan biz buralardayız :D
Öperim...
Bak fizik tedaviciler bile yoğunmuş, üzülme yalnız değilsin.
YanıtlaSil(bkz: züğürt tesellisi)
Kapadokya yazını da merakla bekliyorum;)
bazen böyle oluyor işte,günlük sosyal hayatın en diplerdeyken ,çalışma tempon tavana vurmuşken o anda günlük dinlenmelerin yerine bomba gibi ne zamandan beri yapmak istediğin şeyleri yapıvermiş bulursun kendini.Blog yazmaya vakit bulamazken Kapodakya gezisi yapıvermek gibi:-)))Tatilinin güzel geçmesine sevindim.Yoğun iş temposunun ardından c vitamini gibi gelmiş olmalı sana:-)))
YanıtlaSilbu arada pırasa yemeğini çok severim.Ama portakallı ,limon ikilisiyle daha çok severim:-)))
hoşgeldin ! Sevgilerrr !
Çok geçmiş olsun. Boyun ağrısının ne pis olduğunu yakinen bilirim:(
YanıtlaSilDilerim yoğun günlerin bir an önce sona erer ve istediğin her şeye gönlünce zaman ayırabilirsin.
Kapadokya masal diyarı gibi bir yer. Fotoğraflarını bekliyorum:)
Sevgilerimle...
hayatımda ilk defa pırasa yemeği seven biriyle karşılaştım diyecektim.ki iki oldu.şükriye hanım da seviyormuş.:))
YanıtlaSilson okuduğum 2 kitabı da tavsiye ediyorum.(blogta):) yaşamını sorgulama, bir düzene sokma, daha dingin bir yaşam yaratma, v.s bu konular üzerinde biraz kafa yormalısın bence.
sabahları kolun uyuşuk bişekilde kalkıyorsan boyun fıtığı olmuş olabilirsin ki bende var ondan berbat bişey geçmiş olsun..
YanıtlaSilbu benim yeni blok diğerini kapattım aslında benim değil kadın bloggerların yazdığı bi blok ve senin bloga anca gelebildim seni unuttum sanma:)
öpüyorum..
Allah kolaylık versin cnm, yazılarını merakla bekliyorum. hayata, herşeye yetişmek zor. geçmiş olsun. kendine cici bak.
YanıtlaSil